Yazar

womanlogy

Yazılar

Vedik Astroloji Danışmanı  Gizem Beder 2021 yılını tüm burçlar için inceledi ve yorumladı.  İşte  Vedik Astrolojiye göre  Yükselen İkizler Burçlarının 2021 analizi:

Hayatımızdan iyisiyle kötüsüyle bir 2020 geçti. Herkesin kabus olarak nitelendirdiği aslında büyük resmi görebilmemiz için yaşadığımız felaketler bizi farklı bir düzene geçirmek için hazırladı. 2021 ise geçtiğimiz yılın tekrarı olup, bizi 2023 yılına hazırlamaya devam edecek.  Dünya var olduğundan beri iyi-kötü savaşı başlamıştı. Buradaki en önemli husus dünyayı sevginin, umudun, bilincin ve aklın kurtaracağını unutmamak.  Vedik astroloji olarak yükselen ve ay burçlarınızı baz alıp 2021’i sizler için yorumladım.

Gizem Beder

YÜKSELEN İKİZLER BURÇLARININ 2021 YILI YORUMU 

Halk dilinde ikizler dendiğinde tuhaf bakışlara maruz kaldığınızı biliyorum canım İkizler Burçları. Ama siz zodyağın en meraklısı, en kaşif yetenekleri olan ve Merkür gezegenin o yüce özelliklerini taşıyan kişilersiniz. Yeteneklerinizi kıskanıyorlar yahu 🙂
Gelelim 2021 yılına.
Bu yeni yıl düşmanlarınızla yüzleşme zamanı. Kim arkanızdan konuşmuş, kim kuyunuzu kazmış öğreneceksiniz. Evet zaman zaman canınızı yakacak çünkü en ummadığınız kişilerin aslında kim olduğunu göreceksiniz.
Ben şu benzetmeyi yapmak isterim; hayatınızda sürekli cebinizi kemiren bir fareyle dolaşmak yerine o ceketi fırlatın gitsin. İşte tam da böyle bir yıla adım atıyorsunuz.
Yaşadığınız bu durumlar hayatınızda bir çok değişiklik getirecek elbet. Gerçek yüzlerle karşılaştıkça yaşadığınız hayatın bir yalandan ibaret olduğunu düşünüp zihninizi yormayın.
Elediklerinize yol verip hayatınızda kalanlarla devam etmeyi seçmek , münakaşaya girmemek sizin adınıza yararlı olacaktır.
Maddi anlamda özellikle tutulma zamanı; Mayıs-Haziran, Kasım -Aralık aylarında gelir giderlerinizde dengesizlikler, kontrol dışı durumlarla da karşılaşabilirsiniz. Zorunlu olmayan bir borca girmenizi tavsiye etmiyorum.
Bu yıl iş konularında her zaman bir B planının cebinizde olması sizin için elzem bir konu.
Her şeyin üstünüze geldiğini düşünüp sakın kendinizi salıvermeyin, dönüşümünüzdeki gidişatın yönünü gücünüz belirleyecek.
Hareketli ve kıvrak zekaya sahip oluşunuz sebebiyle gerçekten bir yöne odaklı olduğunuzda başaramayacağınız nadir şeyler var.
Ev, iş, aile konularında yoğun bir tempoya gireceğinizden sağlık anlamında bağışıklığınızı güçlendirmeniz gerekebilir. Zihni aktif kişiler olduğunuz için depresyona meyiliniz artabilir, vitamin takviyesi ihtiyacınız olabilir. Gereğinden fazla sorumluluk alırsanız eklem yerlerinizde aniden oluşan ağrılar yaşam kalitenizi düşürebileceğinden planlı ve dengeli ilerlemelisiniz.
Aşk hayatınız ise;
Bekarlar ve ilişkisi olanlar için, Mayıs-Haziran ve Eylül-Ekim ayları aktif geçecek.
Kendinizi daha iyi ifade edeceğiniz süreçler yaşayacaksınız.
Evli olanlar ise birbirlerine daha fazla kenetlenip ortak kararlarla ilerlemeliler. Eşinizden alacağınız destek bu mücadele süreçlerinizde sizi mutlu eden en büyük ve tek tema olacaktır.
Siz İkizlersiniz. Kendinizi mutlu edecek asıl kişinin önce siz olduğunuzu iyi biliyorsunuz.

Çok mutlu bir yıl geçirmeniz dileklerimle,

Instagram: @gizemle_vedik

Vedik Astroloji Danışmanı  Gizem Beder 2021 yılını tüm burçlar için inceledi ve yorumladı.  İşte  Vedik Astrolojiye göre  Yükselen Boğa Burçlarının 2021 analizi:

Hayatımızdan iyisiyle kötüsüyle bir 2020 geçti. Herkesin kabus olarak nitelendirdiği aslında büyük resmi görebilmemiz için yaşadığımız felaketler bizi farklı bir düzene geçirmek için hazırladı. 2021 ise geçtiğimiz yılın tekrarı olup, bizi 2023 yılına hazırlamaya devam edecek.  Dünya var olduğundan beri iyi-kötü savaşı başlamıştı. Buradaki en önemli husus dünyayı sevginin, umudun, bilincin ve aklın kurtaracağını unutmamak.  Vedik astroloji olarak yükselen ve ay burçlarınızı baz alıp 2021’i sizler için yorumladım.

Gizem Beder

YÜKSELEN BOĞA BURÇLARININ 2021 YILI YORUMU 

2021 tutulmalarının tam etki odağında olacak kişiler sizlersiniz sevgili boğalar.

İş hayatınızda, evlilik hayatınızda, ilişkilerinizde bir takım dönüşümlerden geçeceksiniz. Bu dönüşümleri boğa burcunda hiçbir gezegeniniz olmasa bile yaşayabileceğinizi unutmamalısınız.

Baştan aşağı yenilenme diye bir tabir vardır ya işte 2021 sizin için öyle bir yıl.

Önceleri size mükemmel gibi gelen bir ilişkinizi, sadece alışkanlık sebebiyle devam ettirdiğinizi fark edip  tamamen bitirmek isteyebilirsiniz.

Haziran ayından sonra yolunuza yeni tanıştığınız biriyle devam etmek sizi bile şoke edebilir.

Evlilik düşünceniz var ise Temmuz’da netleştirip sonbaharın başında sonuca erdirebilirsiniz.

Zihninizde kalıplaşmış olan bazı fikirlerin size bir fayda sağlamadığını anlayıp düşünce yapınızda değişikliklere gidebilirsiniz.

Yeni bir imaja bürünebilir, fiziksel görüntünüzle ilgili değişimler yapıp çevrenizdekileri şaşırtabilirsiniz.

Artık ben önemliyim, bana yük olan hayatımı zorlaştırıyor dediğiniz her konudan uzaklaşacaksınız.

Sizin için ani değişimler genelde korkutucu geliyordu hatta konforunuzdan ödün vermemek adına bir çok değişime direndiniz. Fakat şimdi deniz kabuğundan çıkan inci misali insanları etki altına alabileceksiniz.

Bu süreçler bir anda olmayacak ama yıl bitiminde artık ben bunu istiyorum diyerek son kez hayatınızı gözden geçirip yeni yıla bambaşka biri olarak giriş yapacaksınız.

Yıl içinde olası sağlık problemleri; kulak bölgelerinde hassasiyetiniz artabilir.

Boğazda enfeksiyon ve iltihaplanma gibi durumlara karşı dikkatli olmanızda da fayda var.

Size güveniyoruz Boğa’lar,  değişiminizin hayatınızda çok güzel kapılar açması dileği ile 🙂

Çok mutlu bir yıl geçirmeniz dileklerimle,

Instagram: @gizemle_vedik

Pandemi süreci yalnızca tedbirli yaşamayı değil, aynı zamanda hiç beklenilmeyen psikolojik sonuçları da beraberinde getirdi. Başta keyifli gibi gelen home office çalışmalar, online alışverişler, online iş ve arkadaş toplantıları zamanla sıkıcılaşmaya, verimsizleşmeye ve boğucu bir hal almaya başladı. Bu yeni durum bir yandan insanları kendisine alıştırırken bir yandan ise en tedbirli olan kişilerin bile ipleri gevşetmesine mahal veriyor. Kabul etmek gerekir ki; sosyal yaşamdan vazgeçmek düşünülenden çok daha zor.

Pandemi ile beraber hayatımıza dahil olan yepyeni bir kavram ise: Sosyal İzolasyon. Bizler millet olarak beraber yaşamaya, beraber gezmeye, aile ve arkadaş toplantılarına, keyifli organizasyon planlarına alışkınız. Tüm bunlara sırt çevirip sosyal izolasyon dedikleri, adeta dış dünyaya fiziksel olarak kapanma eylemi en asosyal olanlara bile bunaltıcı gelmeye başladı bile. Herkesin bir nefes almaya eskisinden çok daha fazla ihtiyacı var şimdi.

Sosyal izolasyon ile birlikte psikolojik anlamda ise kişilerin ruh hali ,psikologların da sözünü ettiği gibi, hiç iç açıcı değil. Yalnızlık hissi, depresiflik, olumsuz düşünmede artış, işsizliğin artması ve temizlik takıntılı yeni ruh hali pandeminin insanoğluna unutulmaz mirası. Bu psikolojik etkileri minimal seviyeye indirmek ise aslında düşünülenden daha kolay.

Psikolojik Etkilerle Baş Edebilme

Öncelikle bu süreçte günlük hayatı ve sorumlulukları aksatmayacak seviyede kaygılanmanın normal olduğunu bilmek ve yalnızca kendi çevremizde değil aynı zamanda dünyada da aynı durumların yaşandığını düşünmek yapılabilecek ilk adım. Bunların haricinde süreçle baş edebilmek için sunulan öneriler:

  • Doğruluğu teyitlenmemiş hiç bir bilgiye kulak asmamak.
  • Mümkün olduğunca tedbirleri aksatmadan sosyal hayatımızı ihmal etmemek.
  • Varsa başka bir yerde bahçeli bir ortama geçebilmek veya mümkünse bahçeli/balkonlu bir eve yerleşmek.
  • Birikim yapmak veya yeni hobi edinmek gibi durumu avantaja çevirmek.
  • Sorumlulukların altında ezilmekten ziyade, daha huzurlu ve daha mutlu olabileceğimiz bir ortam oluşturmak. Bireysel kuralları mümkün olduğunca gevşetebilmek.
  • Psikolojik durumda normal olmadığı düşünülen boyutlar yaşanırsa mutlaka ,online veya yüz yüze, bir uzmandan destek almak.

 

Son 30 senedir dünya üzerinde uygulanılan suya doğum, ülkemize geç gelen uygulamalardan biri olsa da, son zamanların alternatif bir doğum yöntemi. Her hastanede mümkün olmayan suya doğum için anne-bebek dostu hastaneler tercih edilmeli. Hastane odası içerisine kurulan suya doğum ünitesi ve uygun sıcaklıktaki su ile bu ortamı sağlamak çok da zor değil. Ancak bir de suya doğumu destekleyen bir hekim bulmak ve tecrübeli bir ekip ile yol almak gerekiyor. Suya doğum neden tercih ediliyor, su doğumu nasıl kolaylaştırıyor, bebek için herhangi bir sakıncası var mı gibi sorular da suya doğumla birlikte akıllara gelmekte. Pek çok artısıyla suda doğum ve suya doğum mucizesini sizler için araştırdık:

Suda Doğum Nedir?

Suda doğum, şiddetli doğum kasılmalarının su içerisinde atlatılması ve doğumun başlama anında su içerisinden çıkıp karada doğum yapılmasıdır. Yani suyun yalnızca rahatlatıcı etkisinden faydalanılmasını ifade eder. Doğum suda gerçekleşmez. Bu yöntem için doğum havuzu şart değildir, küvet veya duş ile de bu süreç geçirilebilir. Ancak her halükarda bu sürecin de hastanede gerçekleşmesi gerekebilir, doğum belirtileriniz başlayınca mutlaka hekiminizi bilgilendiriniz.

Suyun rahatlatıcı ve gevşetici gücünü siz de tercih edebilirsiniz.

Suya Doğum Nedir? 

Suya doğum, su içerisinde doğum kasılmalarını atlatıp, doğumu da su içerisinde gerçekleştirmektir. Suya doğum ile doğumun daha hızlı ilerlediği ve daha az stres yaşandığı belirtilmektedir. Bahsi geçen bu doğum yöntemi, portatif olarak kurulan ve her gebe için tek kullanımlık kılıfları olan plastik doğum havuzlarıdır. Böylece steril bir ortam sağlanmış olur. Bir de sabit sert küvetler suya doğum için kullanılmaktadır ancak hijyen açısından bu küvetler tavsiye edilmemektedir.

Cansu Tosun-Erkan Kolçak Köstendil de oğulları Marsel için suya doğumu tercih edenlerden.

Suya Doğum Neden Tercih Ediliyor?

Suyun doğum kasılmalarını hafiflettiği ve en doğal yöntemle, hiç bir tıbbi müdahale kullanılmadan anne adayını rahatlattığı biliniyor. Suyun rahatlatıcı etkisi ile kasların gevşemesi kolaylaşıyor ve müdahalesiz doğum yapma şansı da artıyor. Herhangi bir vajinal kesi ve vajinal yırtık oluşumunu da engelleyen suya doğum ile annenin pek çok korkusu da böylece geride kalmış oluyor.

Bir diğer tercih edilme nedeni ise bebeğin zaten anne karnında da su kesesinin içerisinde olması ve suya doğum ile doğal ortamını bir anda terk etmediği. Yani yeni doğan bebek, yine suda dünyaya merhaba demiş oluyor ve yeni hayatına adaptasyon süreci daha hızlı gerçekleşiyor. Bu da bebeğin daha sakin olmasına yardımcı oluyor.

Suya Doğum Nasıl Yapılır?

Suya doğumda, su ısısı oldukça önem taşır. Annenin terlemeyeceği kadar sıcak olmaması önemlidir. 37 derece önerilmektedir. Tecrübeli bir ekip ile doğumun gerçekleşmesi önemlidir. Aynı zamanda hastanenin tam teşekküllü olması ve acil durumlar için yeterli bir ekibinin bulunması oldukça önem taşır.

Annenin ve varsa doğumda annenin yanındaki refakatçinin eğitim alması çok önemlidir. Genelde refakatçi olarak baba adayı yer almaktadır. Doğuma hazırlık eğitimi bu noktada gereklidir. Çünkü suya doğum, sabır ve bilinç ile daha kolay gerçekleşecektir. Bilgi sahibi olan annelerin, korku duyması daha azdır bu da doğumu daha hızlı ve daha kolay gerçekleştirmeye yardımcı olur.

Son olarak riskli gebeliklerde bu yöntem önerilmeyebilir. Hangi durumların riskli sayıldığı, hekiminizin karar verebileceği bir durumdur. Her hekimin farklı görüşleri bulunmaktadır.

Suya Doğum Maliyeti Nedir?

Suya doğum korkulduğu kadar maliyetli bir yöntem değildir. Bir nevi yine de normal doğum olarak geçmektedir. Normal doğum ücreti ve ekstradan havuz ücreti ödenir. Hastaneye göre farklılık gösteren bu yöntem için ekstradan bir ücret daha çıkabilir. Bu durumda pek çok hastanedeki sezaryen doğum ücreti ile başa baş bir maliyeti bulunur.

 

Kontinans Derneği Başkanı Prof. Dr. Tufan Tarcan, aşırı kilo ve hareket kısıtlığı döngüsünün çözülmezse eğer birçok sağlık problemine yol açacağını söyledi ve ekledi: “Bunların başında idrar kaçırma geliyor. Obeziteden kurtulan stres tipi idrar kaçırma yaşayan her üç hastadan bir tanesinin idrar kaçırması düzeliyor. Karın içi basıncın artması, pelvik taban üzerine yapılan etki, stres idrar kaçırma üzerinde obezitenin zararlı etkisini gösteriyor.”

Obezite ve idrar kaçırma arasındaki ilişkiye dair Kontinans Derneği Başkanı Prof. Dr. Tufan Tarcan, önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Tufan Tarcan, aşırı kilonun (obezite) hem sıkışma tipi idrar kaçırma hem de stres tipi idrar kaçırma şiddetini arttırdığını söyledi. Aşırı kilonun metabolik sendromun bir parçası olduğunu ve birçok organ üzerinde zararlı bir etki yaptığını bildiklerini belirten Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Aşırı kilo idrar torbasını yani mesaneyi de ilgilendiriyor. Metabolik sendromda şeker hastalığına yatkınlık söz konusu. Aşırı kilolu kişilerde daha sık görülen şeker hastalığı mesane işlevini bozucu bir rol oynuyor.” dedi.

Aşırı kilonun hem erkeklerde hem de kadınlarda bir risk faktörü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Aşırı kilo erkeklerde testosteron mekanizmasını etkiliyor. Vücutta aşırı yağ olması östrojen miktarını artırıyor. Erkeklerde cinsel işlev bozukluklarının görülme ihtimalini de yükseltiyor.” diye konuştu.

Aşırı kilonun pelvik taban üzerine yaptığı bası nedeniyle pelvik taban hastalıklarına ve stres tipi idrar kaçırmanın görülme sıklığına etki yaptığına değinen Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Obeziteden kurtulan stres tipi idrar kaçırma yaşayan her üç hastadan bir tanesinin idrar kaçırması düzeliyor. Karın içi basıncın artması, pelvik taban üzerine yapılan etki, stres idrar kaçırma üzerinde obezitenin zararlı etkisini gösteriyor.” açıklamasında bulundu.

Obezite hastalara aşırı kilonun riskleri çok iyi anlatılmalı

İdrar kaçırma yakınmasıyla gelen hastalarda ilaç tedavisinden önce mutlaka obezitenin, varsa metabolik sendromun tedavisinin amaçlanması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Sebebe yönelik tedavi bunu gerektiriyor. Ne yazık ki bu en zorlandığımız tedavi oluyor. Bir kişinin kilo vermesi kolay bir durum değil. Buna öncelikle kendisinin inanması ve ikna olması lazım. Aşırı kilonun vücut üzerinde yaratabileceği diğer riskleri de hastanın önüne koyup bu riskler hakkında hastayı bilgilendirerek kendisini ikna etmeye çalışıyoruz. Yapılabilecek en büyük hata ise aşırı kilolu kişileri bu konuda bilgilendirmemek.” şeklinde konuştu.

Aşırı kilonun tedavi başarısını azalttığına dikkat çeken Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Aşırı kilolu kişilerde sıkışma tipi idrar kaçırmaya yönelik yapılan ilaç tedavileri daha kötü sonuç veriyor. Obez hastalarda tedavilerin başarıları da daha düşük oluyor. Bu yüzden tedavi başarısını artırmak açısından da hastanın kilo vermesi çok önemli. Sıkışma tipi idrar kaçıran hastalarda ilaç tedavileri daha başarısız, stres tipi idrar kaçıran obez hastalarda da cerrahi tedavi daha başarısız olabiliyor.” açıklamasında bulundu.

Hareketsiz kişilerde idrar kaçırma sıklığı artıyor

Genellikle obeziteyle birlikte görülen hareketsizliğin doktorların işini çok zorlaştıran bir risk faktörü olduğunu özellikle vurgulayan Prof. Dr. Tufan Tarcan şöyle devam etti: “Hareketsiz kişilerde idrar kaçırma ve diğer ürolojik hastalıkların görülme sıklığı artıyor. Uzun süre oturmak, uzun süre yatmak ve yatağa bağımlı olmak özellikle yaş ilerlediğinde çok ciddi bir problem haline geliyor. Hareketsizliğe alışan hasta ileri yaşlarda öyle bir noktaya geliyor ki kalkıp tuvalete yetişemiyor. Bu tabloya bazı bir takım ortopedik problemler de katılabiliyor. En çok gördüğümüz sıkıntı yaratan tablo diz eklemlerinde ortaya çıkan kireçlenme, hastanın ayağa kalkmasına ve yürümesine engel oluyor. Bu tip durumlarda hastalara idrar kaçırma sorunlarının geçici çözümü için hijyenik mesane pedi kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Hasta yürüyemediği, tuvalete gidemediği için normal zamanda idrar kaçırıyor. Biz buna fonksiyonel tip idrar kaçırma adını veriyoruz. Bu kişilerin idrar yollarında herhangi bir sorun yok. Bu kişiler hareket kısıtlığı nedeniyle tuvalete gidemedikleri için idrar kaçırıyorlar. Bu kişilerin özgeçmişlerine baktığınız zaman ne yazık ki en büyük risk faktörünün aşırı kilo olduğu ve hareketsizlik olduğunu görüyoruz. Yaşlandığımız zaman ortaya böyle bir problemin çıkmamasını istiyorsak, tüm yaşamımız boyunca kilomuza dikkat edeceğiz ve eklemlerimiz zarar görmeyecek şekilde düzenli spor yapacağız. Belli bir yaşın üzerinde ise en çok tavsiye ettiğimiz spor yürüme oluyor.” dedi.

İş hayatına atılmaya hazırlanan hemen hemen herkesin bir özgeçmiş hazırlama teşebbüsü olmuştur. Ancak bazı özgeçmişler fark yaratan özgeçmişler olur ki, genellikle de bu özgeçmişe sahip olan adaylar daha hızlı iş bulur. Peki ama nasıl? Nasıl fark yaratan özgeçmişe sahip olunur, nelere dikkat edilmelidir?

  • İş Deneyimleri: Başlangıç kısmında kişisel bilgilerinizi aktardıktan sonra, ikinci bölüm olan eğitim bilgilerinize değinerek, devamında üçüncü bölüm olan iş deneyimlerini sıralamak akıllıca olacaktır. Pek çok adayın iş deneyimlerini zaten belirttiğini biliyoruz, ancak burada önemli olan bu deneyimleri en sondan başlayıp, ilk iş deneyimine göre belirtmek. Bu kısımda mutlaka sürelere de değinilmeli, hangi iş yerinizde ne kadar süre ile çalıştınız? Aynı iş yerinde pozisyon değişikliği var ise hangi pozisyonda hangi sürede bulundunuz? Bu kısımlar önem teşkil ediyor.
  • Görev Tanımları: İş deneyimlerini aktarırken en önemli kısım görev tanımları. Yani bahsettiğiniz iş yerinde hangi görevde bulundunuz ve tam olarak görev tanımınız neydi? Özgeçmişinizi inceleyen yetkilinin, nelere hakim olduğunuzu anlayabilmesi ve sizi doğru değerlendirebilmesi için görev tanımınızı detaylı bir şekilde aktarmakta fayda var.
  • Başarılarınız: Eğitim hayatınızda ve iş yaşantınızda pek çok başarınız var ve siz bu başarıları özgeçmişinizde hala belirtmediniz mi? Özgeçmişinizde başarılarınıza yer vermelisiniz. Üstelik bu başarılarınızın iş dünyasıyla alakası olması şart değil, satranç turnuvasında birinciliğiniz var ise bunu da belirtebilirsiniz böylece sosyal yaşantınızdaki aktifliğiniz de gözle görülür bir biçimde ortaya çıkacaktır.
  • İstatistiksel Veriler: Bahsi geçen başarılarınız için istatistiksel veriler kullanmanız gözle görülür bir şekilde sizi ön plana alacaktır. Örneğin satış hedefiniz neydi, siz ne kadarını gerçekleştirirdiniz? En başarılı olduğunuz ay hedefinizin yüzde kaçını başardınız?

Fark yaratan bir özgeçmişe sahip olmak gördüğünüz gibi çok da zor değil,  “Etkili Özgeçmiş Nasıl Hazırlanır?” adlı yazımızı inceleyerek de özgeçmiş hazırlamanın aşamalarına göz atabilirsiniz.

Herkese kolay iş bulabildiği bir sene dileklerimizle,

Öz güven sizin kendinize olan güveniniz ve aynı zamanda sizi dış dünyada en iyi temsil eden özelliğinizdir. Düşük öz güven sizi aslında erişebileceğiniz  pek çok şeyden mahrum bırakabilir. O zaman öz güven arttırmanın yollarını okuyalım:

  • Olumlu özelliklerinizi fark edin! : Herkesin olduğu gibi sizin de pek çok olumlu özelliğiniz var. Önemli olan bunları fark etmek. Kendinizi analiz edin. Bunu yapmak için ilk yol; en güçlü ve en zayıf yönlerinizi bir kağıda madde madde yazın. İkinci yol olarak kendi olumlu özellikleriniz için çevrenizdeki insanlara da danışabilirsiniz. En güçlü yönlerinizi ve başarılarınızı tespit edin ve kendinizle gururlanın.

  • Olumsuz özelliklerinizle savaşın! : Yukarıdaki maddede sizden istenilen analiz kağıdınıza dönün veya yine etrafınızdaki sizi iyi tanıyan insanlardan destek alın. Zayıf yönlerinizin üzerine gitmenin yollarını düşünün ve teker teker onları geliştirmenin planlarını yapın. Örneğin; iletişim yeteneğiniz zayıf ise kitap okuyabilir veya hitabet kursuna gidebilirsiniz. Olumsuz özelliklerinizle savaşın.
  • Eleştiren insanlardan uzak durun! : Etrafınızda sizi sürekli eleştiren, yargılayan ve kendinizi değersiz hissettiren insanlardan kaçın. Bu insanlar size fayda sağlamaz tam tersi sizin öz güveninizi daha da düşürürler. Bu kişi ailenizden biri ise evinizi ayırın veya aranıza mesafe koyun. İş yerinizden biri ise işinizi değiştirin. Yeter ki size kendinizi değersiz hissettirmesine müsaade vermeyin.

  • İlgi alanlarınıza yönelin : Einstein’ın bu konuda harika bir sözü var :”Aslında herkes bir dahidir. Ama siz kalkıp bir balığı ağaca çıkma yeteneğine göre yargılarsanız balık tüm ömrünü bir aptal olduğuna inanarak geçirecek.”  Her insanın yeteneği farklıdır. Size kendinizi zayıf hissettiren aktivitelerle zaman kaybetmek yerine başarılı olabileceğiniz alanlara yönelin. Satrançta iddialı olmayabilirsiniz,  bunun yerine resim yapmakta belki de çok başarılısınızdır. Siz de dahi olmak için, yeteneğinizi ve merakınıza göre zamanınızı değerlendirin.
  • Kendinize değer verin : Her ne yapmış veya yaşamış olursanız olun siz çok değerlisiniz. Kendi değerinizi asla küçük görmeyin. Unutmayın ki siz kendinize ne kadar çok değer verirseniz, karşınızdaki insanlar da bu değeri hissedecek ve size değer verecektir. Özgüveniniz sizin kendinize verdiğiniz değer ile doğru orantılıdır.

          Özgüveninizi arttırmak için 5 önemli maddeyi sizler için yukarıda sıraladık. Şimdi harekete geçme zamanı. Düşük omuzlara veda, gülümseyen yüzlere merhaba.

Zam istemenin, her ne kadar hak ettiğinize inansanız da, pek çok çalışan için ne denli zor olduğunda hemfikiriz. İşinizi kolaylaştırmak adına “Zam talebi yaparken nasıl konuşmalı ve nasıl davranmalı?” konusuna değinmek işin tam da bam teline dokunmak aslında.  Bu toplantının sizin açınızdan daha rahat ve olumlu sonuçlanması için bazı püf noktaları sizlerle paylaşacağız:

Hazırlanın: Elbette bu bir maç değil, “neye hazırlanacağım” diye düşünebilirsiniz. Gelmesi muhtemel sorulara hazırlanın. Bu soruları sizler için “Zam İstemeden Önce Kendinize Sormanız Gereken 5 Soru” başlıklı yazımızda toparladık. Kendinizi hazır hissetmeniz özgüveninizi arttırarak, düşüncelerinizi daha iyi ifade etmenize yardımcı olacaktır. Yapacağınız hazırlık sözel değil, sayısal verilerle hazır olursa kendinizi daha güçlü hissedeceksiniz.

Gerçekçi Olun: Her firmanın maaş ve zam politikası farklıdır. Toplantı esnasında taleplerinizi dile getirirken, gerçekleşmesi imkansız şeyler talep etmeyin. Talebinizde gerçekçi olmaya çalışmalısınız. Firma politikanızı göz önünde bulundurarak talepte bulunmanız reddedilme ihtimalinizi düşürecektir.

Hatalı Kıyas Yapmayın: En iyi kıyas, kendinizle olan kıyastır. Bir önceki sene hangi başarıları sağladınız, bu sene neleri başardınız?  Ancak başka biri ile kendinizi kıyaslayacaksanız da, bu kişi farklı bir pozisyonda, farklı yetkinliklere sahip biri olmamalı. Sizinle aynı görevde ve aynı yetkinliklere sahip olan biri değilse, değerlendirmesi sizden elbette farklı olacaktır. Hatalı kıyas, size koca bir hayal kırıklığı yaşatabilir.

İyi Hissedin: Bu önemli toplantı öncesi kendinizi iyi hissetmeniz çok önemli. Kafanızdaki olumsuz düşünceleri uzaklaştırıp, kendinizi stresten arındırmanız toplantının daha iyi geçmesine yardımcı olacak. O gün, kendinizi en iyi nasıl hissediyorsanız o şekilde günü yaşamaya özen gösterebilirsiniz. Örneğin sevdiğiniz bir kıyafeti giymek, özenli olmak veya güzel bir kahvaltı yaparak güne başlamak size iyi gelebilir.

Rahat ve Sakin Kalın: Talebinizle ilgili henüz bir cevap alamadınız mı? Ya da beklentiniz konusunda net bir olumsuz geri dönüş mü aldınız? Her ne olursa olsun sakinliğinizi korumalı ve fevri bir tepki vermemelisiniz. Neticede bir iş toplantısında olduğunuzu ve yapacağınız yanlış bir davranışın iş akdinizin tazminatsız feshedebilmesine sebep olabileceğini aklınızdan çıkarmamalısınız.

Dileriz ki herkes, bu gergin konuşmayı yapmaya gerek kalmadan, hak ettiği çalışmaların bedelini alır ve yeni yıla yeni maaşı ile giren şanslı kesimden biri olur. Ancak 2020 senesinin getirdiği olumsuz ekonomik koşulları da göz önünde tutmakta fayda olacaktır.

Kiminle evleneceğim?, Ne zaman evleneceğim?, Hangi burç ile evlenmeye yatkınım? gibi sorular sizin de aklınızı meşgul ediyorsa bu yazı tam size göre.  Doğum haritalarının yorumlanması ile kişilerin hayatının bir çok dönüm noktası hakkında bilgiler elde edildiğine inanılır. Doğum saati, günü, doğum yeri bilgileri ile hesaplanan bu haritalar hayatımızla ilgili çok ilginç konuların ipuçlarını veriyor.

Astrolojide ikili ilişkiler, aşk, sevgi konularından sorumlu gezegen Venüs’tür. Venüs’ün haritanızdaki konumu, olumlu veya olumsuz açıları, hangi evinizde yer aldığı evlilik hayatınız veya öncesindeki ciddi ilişkileriniz ile ilgili ip uçları verir. Bir haritada ilişkileri analiz etmek için önce Venüs’ün konumuna bakılır.

Evlilik konusuna işaret eden diğer alan haritada yer alan 7.evdir. Bu ev bizi tamamlayan partnerimiz, evlilik yapma ihtimalimizin yüksek olduğu kişi, zaafımız olan, evlenebileceğimiz veya çok uzun, ciddi bir ilişki sürme ihtimalimizin olduğu kişinin burcunu gösterir. Evlilik tarihi ile ilgili haritanızda Jüpiter’in 7.evden geçtiği zamanlarda evlilik olma ihtimali artar.  7.evde Venüs olması kişinin çok mutlu bir evlilik yapma ihtimalini güçlendirir. Düğün tarihi belirlerken astrolojide Venüs ve Merkür retrolarında evlilik için imza atılmaması önerilir.

7.ev aynı zamanda yükselen burcun da tam karşısındaki evdir. Alçalan burç olarak da tabir edilir.  Alçalan burç, yükselenin tam tersi burçtur. Alçalan burçlarımızla evleniriz diyen astrolog çoktur.  Bu sebeple kiminle evleneceğini veya evleneceği partnerde hangi özellikleri aradığını merak eden kişiler haritalarında yar alan alçalan burçlarına bakabilirler. Haritanızda örneğin alçalan burcunuzun İkizler olduğunu varsayalım. Bu durumda büyük ihtimalle eşiniz ikizler burcu olabilir, daha önceden yaşadığınız ciddi bir ilişki ikizler burcu ile olabilir veya siz ilişkinizde karşınızdaki kişide ikizler burcu özelliklerini görmek istiyor olabilirsiniz. Hayatınıza girecek eş veya sevgili profilleri bu burçtan olacak veya bu burcun özelliklerine yatkın kişilerden olacaktır. Bu durumda sizin için önemli olan dış görünüş veya maddiyat değil; zeka, entelektüellik, geniş sosyal çevre, iletişim yetenekleri sizi çeken özellikler olacaktır.

7.ev dışında astrolojik haritalarda kadınlar için Güneş ve Mars’ın konumuna, erkekler için Ay ve Venüs’un konumuna bakarak da  evliliklere, ikili ilişkilere dair tahminler yapılabilir. Doğum haritanızda kadınlar için Mars hangi burçtaysa o burcun kişisi ile tutku dolu bir aşk yaşanma ihtimaliniz yüksektir.

Satürn gezegeni evlilikle ilgili konularda haritalarda geciktirici etki yapabilir. Bulunduğu eve göre geç anne-baba olmaya veya geç yaşta evlenmeye işaretler yapabilir. Haritanızda Venüs ile Satürn’ün açısı geç evlilik yapabileceğinize işaret edebilir. Satürn haritada 7.evinize yerleştiyse geç yaşta evlenebilir veya eşiniz ile aranızda büyük yaş farkı olabilir.

 

 

 

Koronavirüs sürecinde periton diyalizi tedavisinin avantajının bir kez daha ortaya çıktığına dikkat çeken Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Uzmanı Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, bu dönemde evde periton diyaliz tedavisi gören hastaların kendilerini daha etkin bir şekilde izole edebildiklerini söyledi ve ekledi: “Diyaliz merkezi gibi kalabalık ortamlardan uzak kalabildiklerinden, tedavilerinde aksama olmaksızın çok daha iyi bir şekilde korunuyorlar. Bu sebepten koronavirüse yakalanma oranlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir.”

  Periton diyalizinin uzun zamandır ülkemizde ve dünyada bir diyaliz yöntemi olarak kullanıldığını ifade eden Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Uzmanı Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, periton diyaliz tedavisine yönelik önemli açıklamalarda bulundu.

Tıbbi açıdan sakıncalı bir durum olmadığı sürece tüm böbrek hastalarının periton diyalizi için uygun birer aday olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Özellikle diyaliz merkezine ulaşımda problemi olan veya yatağa bağımlı yaşlı hastalar ya da 0-5 yaş arası küçük çocuklar için periton diyalizi ilk tercihtir. Dolaşım yetersizliği, kalp yetmezliği veya damar giriş yolu problemleri nedeniyle hemodiyalizi tolere edemeyen hastalar ile hemodiyaliz ünitesine uzaklık nedeniyle erişimi olmayan hastalarda da periton diyalizi tercih edilmelidir. Benzer şekilde aktif çalışan hastalar, seyahat etmek, serbest ve bağımsız kalmak isteyen hastalar için de yine periton diyalizi daha uygun bir seçenek olacaktır.” dedi.

Karın içerisinde geçirilmiş ameliyatlara bağlı yapışıklıklar, apse, fıtık ya da kolostomi olan hastalar ile divertikülit, ülseratif kolit veya iskemik kolit gibi iltihabi bağırsak hastalıkları olan kişilerin periton diyalizi tedavisine uygun olmadığını belirten Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Sosyal açıdan ise tedavi uyumsuzluğu, demans, kötü hijyen alışkanlığı ve ciddi psikotik hastalığı olan kişilerde de periton diyalizi tercih edilmemelidir.” açıklamasında bulundu.

Periton diyalizinin en önemli aşaması hasta eğitimi

Başarılı bir periton diyaliz programının ilk ve en önemli aşamasının hasta eğitimi olduğunun altını çizen Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu şöyle konuştu: “Periton diyaliz tedavisi hasta ve/veya hasta yakınları tarafından evde uygulanan bir tedavi yöntemidir. Dolayısıyla tedaviyi uygulayan kişilerin prosedürler ve dikkat edilecek konular hakkında iyi bir şekilde eğitilmeleri tedavi  başarısını ve uyumunu arttıracaktır. Bizim kendi ünitemizde de hastalar gerek diyaliz öncesi dönemde gerekse periton diyaliz tedavisine karar verdikleri andan itibaren yoğun bir eğitim programına alınmaktadır. Bu konuda çok tecrübeli olan periton hemşirelerimiz tarafından hastalarımıza doğru periton diyalizi prosedürleri, nasıl hijyenik ve enfeksiyondan uzak bir şekilde diyaliz yapabilecekleri, uygun diyaliz ortamını nasıl sağlayabilecekleri, olası problemleri saptama ve sorunlarla baş etme, kendi kendine yeterli olabilme konularında detaylı ve kapsamlı bir eğitim verilmektedir.”

Periton diyaliz tedavisi gören hastaların böbrek nakli olmalarında hiçbir sakınca olmadığına vurgu yapan Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Bu hastaların ameliyattan sonraki süreçleri ve operasyonun başarısı hemodiyaliz hastaları ile benzer hatta bazı açılardan daha başarılı olmaktadır. Biz biliyoruz ki periton diyalizi, hastanın kendi idrarını çok iyi bir şekilde korumaktadır. Yani hemodiyaliz tedavisine başlayan bir hastada aylar içerisinde tüm idrar dolayısıyla kalan böbrek fonksiyonu kaybolurken, periton diyaliziyle takip edilen hastalar, yıllar sonra dahi idrar miktarının bir kısmını koruyabilmektedir. Nakil öncesi dönemde bu bir avantaj oluşturur, çünkü vücutta daha az sıvı birikimi olacaktır. Benzer şekilde bazı çalışmalarda periton diyalizi tedavisi altındayken böbrek nakli yapılan hastalarda takılan böbreğin hemodiyaliz hastalarına göre daha erken dönemde çalışmaya başladığı gösterilmiştir.” diye konuştu.

Periton diyalizi tedavisinin olmazsa olmazının hijyen olduğuna özellikle dikkat çeken Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu şöyle devam etti: “Hijyenin sağlanamadığı durumlarda periton diyalizi yapılması uygun değildir. Periton diyalizinde ancak hijyen kurallarına dikkat edildiği takdirde sağlıklı ve uzun süreli bir tedavi mümkündür. Burada hijyenden kastedilen hem genel olarak kişisel hijyen hem de diyalizin yapıldığı ortam ve diyaliz prosedürleri sırasında izlenmesi gereken basit hijyen kurallarıdır. Aslında tüm bu kurallar günümüzde koronavirüs salgını nedeniyle uyulması gereken önlemler ile benzerdir. İşlem esnasında maske takılması ve el yıkanması gibi… Bu arada koronavirüs salgını sırasında periton diyaliz tedavisinin önemi ve avantajı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu dönemde evde diyaliz tedavisi gören hastalar kendilerini daha etkin bir şekilde izole edebildiklerinden, hastane ve diyaliz merkezi gibi kalabalık ortamlardan uzak kalabildiklerinden, tedavilerinde aksama olmaksızın çok daha iyi bir şekilde korunmuşlar ve koronavirüse yakalanma oranlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir.”

Periton diyalizi sonrası böbrek nakli olan hastaların sosyal ve iş hayatına dönme sürelerinin genel olarak hiç diyaliz almadan veya hemodiyaliz sonrası böbrek nakli olan hastalardan farklı olmadığına değinen Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Böbrek nakli ameliyatından sonra normal koşullarda hastalar bir hafta süreyle hastanede takip edilirler. Ardından eve taburcu olan hastalar, bu dönemde ağır olmayan fiziksel aktivitelerde bulunabilir, mesela günde yarım saat yürüyüş yapabilir. Ameliyattan yaklaşık 3 ay sonra tamamen iyileşmiş olarak normal fiziksel ve iş hayatlarına dönebilirler. Bu dönemde özellikle ilk 3 ay içerisinde artan enfeksiyon riski nedeniyle hastaların kalabalık ortamlara girmekten kaçınmaları ve eve ziyaretçi kabul etmemeleri önerilir. Mecburen kalabalık ortama girilen durumlarda mutlaka maske takılmalıdır.” açıklamasında bulundu.

Periton diyalizi tedavisinde hijyen kurallarına mutlaka dikkat edilmeli

Periton diyaliz tedavisinin başarılı bir şekilde sürmesinin iyi bir hasta eğitimi ve hijyen kurallarına mutlak uyulması ile mümkün olacağını belirten Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Çok önemli bir diğer nokta ise hastanın periton diyaliz ünitesi ile iyi bir iletişim ve bağlantı halinde olmasıdır. Hasta, en ufak bir problem veya şüphede kaldığı durumlarda üniteye rahatça ulaşarak destek alabilmelidir. Bizim periton diyaliz tedavisinde başarımızı azaltan ve en çekindiğimiz konu ise karın içi zarının iltihabı yani peritonit dediğimiz tablodur. Bunun da yine en sık nedeni hijyen kurallarına riayet etmemektir. Maalesef bazı hastalarımızı peritonit nedeniyle hemodiyalize geçirmek zorunda kalıyoruz ve bunların bir kısmı istedikleri halde periton diyalizine geri dönemiyorlar.”