Yazar

womanlogy

Yazılar

3-9 Kasım Dünya Organ Bağışı Haftası’na özel konuşan Hayata Bağış Derneği Başkanı Hüseyin Yıldırımoğlu, koronavirüsün organ bağışı süreci üzerinde yaşattığı olumsuz etkinin altını çizdi. Hüseyin Yıldırımoğlu, pandemi nedeniyle yoğun bakımdaki yatakların bir bölümünün koronavirüs hastalarına ayrılması, beyin ölümü tespit edilen ve ailesi tarafından organ bağışlayanların koronavirüsü taşımadığını iki kez negatif test sonucuyla kanıtlamanın bağışların düşmesine sebep olduğunu ifade etti.

Hayata Bağış Derneği Başkanı Hüseyin Yıldırımoğlu, Koç Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Koordinatörü Mümin Uzunalan ve Koç Üniversitesi Hastanesi Böbrek ve Pankreas Nakli Merkez Sorumlusu Prof. Dr. Burak Koçak, 3-9 Kasım Dünya Organ Bağışı Haftası’na özel konuştu.

İstatiksel olarak bakıldığında her gün listelerde organ bekleyen hastalardan yaklaşık 30’unu kaybettiklerinin altını çizen Hüseyin Yıldırımoğlu, “Organ bekleyen yaklaşık 27.000 hastamız var, bununla birlikte rakamların çok kolay telaffuz edilmesinden bizler rahatsızız. Bekleyen hastalara vaka ya da rakam yönünden bakmak işin kolay ve vermek istediğimiz mesajı kapsamadığını düşünüyoruz. Bizler bekleyenler için bu rakamların her birinin ayrı hikayeleri, aileleri, arkadaşları, meslekleri kısacası her birinin insan olduğu ve bir hayatın kıymeti biçilemezken her biri çarpı binler olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Olaya böyle bakıldığında bir aile, bir ev, bir apartman, bir sokak, bir mahalle hatta bir şehir dolusu insanın organ beklediğini görüyor ve biliyoruz.” dedi.

Pandemi sürecinin organ bağışı etkisi üzerine konuşan Hüseyin Yıldırımoğlu, “Kadavradan organ nakli, koronavirüs nedeniyle yoğun bakımdaki yataklarının bir bölümünün koronavirüs hastalarına ayrılması, beyin ölümü tespit edilen ve ailesi tarafından organ bağışlayanların koronavirüsü taşımadığını iki kez negatif test sonucu ile kanıtlama süreçleri organ kullanım oranlarında ve organ bağışlarında düşüşe neden oldu. Pandemi döneminde her iş sektöründe değişkenliklere uyum sağlama sağlık sektörü için de geçerli.” diye konuştu.

Bilgisi olmayanların organ bağışı konusunda yanlış yönlendirmelerde bulunduğuna dikkat çeken Hüseyin Yıldırımoğlu şöyle konuştu: “Bunun önüne geçmek için organ bağışı ve nakli konusunda bizlerin daha fazla gerçekleri şeffaf biçimde insanımıza anlatmamız gerekiyor. Organ bağışı konusunda yapılan anket çalışmalarında insanların sağlık sistemine karşı olan kaygıları nedeni ile ani bir kaza veya travma geçirdiğinde cebinden organ bağışı kartı çıkması durumunda kendisinden çok çabuk vazgeçileceği konusunda endişelerinin olduğu tespit edilmiş. Bu mantıkla yoğun bakım yatağında yatan her hasta potansiyel organ bağışçısı olarak gözükür. Bizler her fırsatta beyin ölümünü anlatmaya çalışıyoruz, beyin ölümünün gerçek ölüm olduğuna, geri dönüşümün mümkün olmadığına ve organ dağıtımının Sağlık Bakanlığı tarafından şeffaf şekilde adaletlice dağıtıldığını anlatmaya uğraşıyoruz. Organ herhangi bir yerden satın alacağımız bir obje değil, tek kaynağı insan ve o insanın yapacağı bağışın doğru yere gideceğine inanması ve endişelerinin kaybolması ancak eğitim ve bilgilendirme yoluyla olur. Dernek olarak yaptığımız her etkinlikte amacımız bir kişiye ulaşmak. Bir insanın bakış açısını pozitif olarak değiştirebilirsek bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da en büyük manevi tatminimiz olacaktır.”

Organ bağışında yakınlarının mutlaka onay vermesi gerekiyor

Hayatını kaybetmiş her insandan organ bağışının mümkün olmadığını ifade eden Mümin Uzunalan, “Kadavradan organ bağışı için ölümün yoğun bakım şartlarında, vaka suni solunum cihazına bağlıyken gerçekleşmesi gerekir. Ölen kişinin yakınlarının da organ bağışına rıza göstermesi lazım. Kişi sağlığında organlarını bağışlasın ya da bağışlamasın ülkemiz mevzuatına göre mutlaka geride kalan yakınlarının da onay vermesi şarttır.” diye konuştu. Organ nakli için hastaların bekleme süresiyle ilgili net bir zaman vermenin çok zor olduğuna dikkat çeken Mümin Uzunalan, “Canlı vericileri olan hastalar kısa sürede organ nakli imkanına kavuşuyorlar. Ancak canlı vericilerden nakil yapılabilen organlar yalnızca karaciğer ve böbrektir. Gerek canlı vericisi olmayan hastalar gerekse kalp, akciğer, pankreas ve ince barsak yetmezliği yaşayan hastalar için beklenecek zaman belirsizdir.” açıklamasında bulundu.

Organ naklinin bekleme süreci hem hastalar hem de yakınları için çok zorlu geçiyor

Bekleme sürecinin hastalar ve yakınları için çok zorlu bir süreç olduğuna vurgu yapan Koç Üniversitesi Hastanesi Böbrek ve Pankreas Nakli Merkez Sorumlusu Prof. Dr. Burak Koçak, “Bağışçıların nakilden çekinmemesi gerekiyor. Çünkü nakillerin zamanında gerçekleştirilmemesi hastaların sağlığı açısından daha büyük problemlere neden olabilir. Bu önlemler sayesinde nakiller yapılabilmektedir. Hastalarımızın bu noktada organ naklinden çekinmesine gerek yoktur. Öte yandan ülkemizde ne yazık ki kadavradan organ bağışı sayıları da çok düşük. Son yıllarda küçük de olsa artışlar var ama beklentiyle kıyaslandığında arada ciddi farklar bulunuyor. Bunun sonucu olarak da hastaların bekleme süreleri uzuyor, hastalıkları ilerliyor ve bu durum diğer organlarına da zarar vermeye başlıyor. Zaman zaman hastaneye yatarak tedavi olmak zorunda kalmakta, bu yatışların sayısı ve her yatışın ağırlığı gittikçe artmaktadır. Kronik organ yetmezlikleri, hastaların aileleri için de çok sancılı bir süreç. Hastalığın safhalarına bağlı olarak aile yaşantıları; iş gücü kaybı, eğitim-öğretimden uzak kalma, çocuklarda büyüme-gelişme geriliği, ruhsal çöküntüler, sosyal hayattan kopma hatta hastaneye bağımlı bir yaşama bağlı olarak olumsuz etkilenmektedir.” dedi.

Koronavirüs sürecinde organ bağışında yaşanan düşüşe de ayrı bir parantez açan Prof. Dr. Burak Koçak, “Pandemi dönemi özellikle kadavradan organ bağışlarını olumsuz etkiledi. Yoğun bakım yataklarının giderek artan doluluk oranları, bağışçılara kaçınılmaz olarak yapılması gereken koronavirüs taramalarının süreci uzatması, ailelerin süreç hakkında bilgilendirmelerinde yaşanan aksaklıklar gibi bazı nedenlerden bahsedilebilir. Buna karşın, canlı organ bağışçıları için aynı durumlardan bahsetmek mümkün değil. Sevdiklerini yeniden sağlığına kavuşturma arzusundaki vericiler güçlü bir motivasyonla karşımıza çıkıyor. Bizler de onların sağlıklı bireyler olduklarının ve planlanan ameliyatın, ameliyat sırasında ve hayatının kalanında onun sağlığına zarar vermeyeceğinden emin olmamız gerekir. Bu amaçla bir çok test ve değerlendirme modern tıbbın uygulamalarına bağlı kalarak yapılıyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de zor günler geçirmemize sebep olan pandemi şartlarının getirdiği ek önlemler de elbette sıkı sıkıya uygulanmaktadır.” diye konuştu.

 

Her ne kadar yaz mevsimi bitmiş ve kışa yaklaşıyor olsak da, uzun süre evde karantina sürecini yaşayan kişiler olarak hepimizin zaman zaman seyahat arzusu nüksedebiliyor. Ancak artık her zamankinden daha dikkatli olunması gereken bir dönemin içerisindeyiz ve riskin aynı şekilde devam ettiğini günlük vaka sayılarından gözlemleyebiliyoruz. Peki yeni süreçte seyahat ederken nelere dikkat etmeli ve neleri göz ardı etmemeliyiz? Enuygun.com’un özenle derlediği hepimizin işine yarayacak olan bilgileri aktarıyoruz:

HES kodu almayı unutmayın

Öncelikle seyahat planlarınız kesinleştikten sonra ilk olarak HES kodu almanız gerekiyor. Sağlık Bakanlığı tarafından Hayat Eve Sığar projesi kapsamında geliştirilen HES kodu, yolculuk yapacak kişinin hasta veya temaslı olmadığı ve risk taşımadığını gösteren bir belge niteliği taşıyor. Yurt içi seyahatlerinizde uçak, otobüs ve tren yolculuklarınızın rezervasyonunu yaparken ve biletlerinizi satın alırken kullanmak zorunda olduğunuz bu kodu Kısa mesaj – SMS, Hayat Eve Sığar (HES) Mobil Uygulaması ve e-Devlet üzerinden alabilirsiniz. Bunun yanında seyahate çıktığınızda dikkat etmeniz gereken en önemli konu ise sağlığınız. Seyahat sırasında ve gittiğiniz yerde dikkat edilmesi gereken önlemler ise şu şekilde olmalı:

  • Mutlaka maske takın.
  • Havalimanlarının ve hava yolu şirketlerinin kurallarına uyun.
  • TCDD Taşımacılık A.Ş Genel Müdürlüğünün belirlediği kurallara uyun.
  • Yolculuk yapacağınız alanı dezenfekte edin.
  • Yolculuk esnasında ellerinizi temiz tutmaya özen gösterin.
  • Dirseğinizin içine öksürün veya hapşırın.
  • Cam kenarı koltukları tercih edin.
  • Tuvaletlerden mümkün olduğunca uzak durun.

Pandemi sürecinde otel seçimi yaparken Koronavirüs Sertifikası’na sahip otellerin öncelikli olarak tercih edilmesi gerektiğine vurgu yapan Enuygun.com, sertifikanın misafirlerin akıllarında otel konaklamalarıyla ilgili oluşabilecek hijyen ve bulaşma riski konusunda şüphe ve endişeleri en aza indirmek için yapılması gereken tüm çalışmalara yönelik usul ve esasları belirlediğini belirtti. Sertifikayı almak için gereken usul ve esaslar; Sağlık Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu gibi önemli kurulların görüşlerine ve uygulamalarına uygun olarak düzenlenmiş. Covid-19 ve Hijyen Uygulamaları Değerlendirme Formu’nda yer alan otellerin alması istenen tedbirlerin bazıları ise şöyle;

Tesis Genelindeki Uygulamalar

Öncelikle tesisin işleyiş sürecini etkileyen hijyen uygulamalarına ilişkin protokoller hazırlanmalı, tüm protokol ve prosedürler sistematik bir şekilde kontrol edilmeli. Ayrıca Covid-19 ve hijyen kurallarının duvar şemalarında belirtilmesi, misafirlerin x-ray cihazı dışında elle aranmasının minimuma indirilmesi, misafirlerin otele girişleri esnasında alınan önlem ve uygulamalarla ilgili yazılı bilgi verilmesi ve tesis bünyesinde koruyucu ekipmanlar ve maskeler bulundurulması tesis genelindeki uygulamaların sadece birkaçı.

Misafirleri Kapsayan Kurallar

Resepsiyonda misafirlere alkol bazlı el antiseptiği ve dezenfektanı temin edilmesinin yanı sıra misafirlerin otele girişi esnasında Covid-19 tedbirleri hakkında yazılı ve sözlü olarak bilgilendirilmesi gerekiyor Ayrıca;

  • Misafirlerin valizlerinin ve kişisel eşyalarının kendisi tarafından taşınmasının istenmesi*
  • Misafirlerin ödemeyi temassız pos cihazları üzerinden veya online olarak yapmaya yönlendirilmesi
  • Odaya giriş için kullanılan kartların ya da anahtarların dezenfeksiyonun sıklıkla gerçekleştirilmesi

*Misafirlerin eşyalarının bellboy tarafından taşınması hizmeti hakkında otel yönetimlerinin bireysel kararları geçerli olacak.

Odalarda Yapılan Yeni Düzenlemeler

Odalarda kullanılan su ısıtıcısı, televizyon ve klima kumandası gibi ekipmanların sık sık dezenfekte edilmesi ve odalardaki banyo ve mutfak malzemelerinin tek kullanımlık olarak düzenlenmesi odalarda yapılan yeni düzenlemeler olarak karşımıza çıkıyor.

Mutfak ve Restoranlardaki Önlemler

Tesis mutfakları için özel hazırlanmış bir temizlik protokolü olması oldukça önemli. Bu noktada gıda güvenliği için tüm önlemlerin alınması ve protokole uygun hareket edilmesi gerekiyor. Bunların yanında;

  • Mutfaklarda ekipmanların bulunduğu alanların temizliğine özen gösterilmesi
  • Restoranların masaları arasında 1,5 metre, sandalyeleri arasında 60 cm mesafe bırakılması
  • Servis ekipmanlarının servisten önce ve sonra düzenli olarak temizlenmesi
  • Ortak kullanıma açık içecek makinelerinden görevliler tarafından servis yapılması
  • Yemek masaları üzerindeki tuzluk, peçetelik gibi ekipmanların dezenfekte edilmesi
  • Açık büfe uygulamasında yiyeceklerin görevliler tarafından dağıtılması
  • Yiyeceklerle misafirlerin temasını önleyecek cam siperlikler yerleştirilmesi
  • Restoranlarda misafir ve personeller için alkol bazlı el antiseptiği/dezenfektanı temin edilmesi oldukça önemli.

Yüzme Havuzları ve Plajlarda Alınan Önlemler

  • Açık havuzlarda klor seviyesinin 1-3 ppm arasında olması
  • Kapalı havuzlarda klor seviyesinin 1-1,5 ppm arasında olması
  • Klor seviyelerinin kontrol altında tutulması
  • Havuz ve plaj çevresindeki tuvalet, duş ve soyunma odalarının sıklıkla dezenfekte edilmesi
  • Plajlarda sosyal mesafe kurallarına uygun düzenlemeler yapılmasıyüzme havuzları ve plajlarda dikkat edilen noktalarda alınan önlemler olarak sıralanıyor.

Fitness ve SPA Alanları İçin Alınan Tedbirler

Sauna, hamam, buhar banyosu gibi alanların en fazla 30 dakika kullanılması gibi alınan önlemlerin yanında kullanım sonrasında en az 15 dakika alanın temizlenmesi oldukça önem arz ediyor. Aynı zamanda alanları kullanan tüm misafirlerin kaydının tutulması, sauna, hamam, buhar banyosu, spor salonu gibi alanlarda el antiseptiği ve dezenfektan temini yapılması, SPA alanında uygun hava kalitesi sağlanması ve nem kontrolü yapılması ile kese, sabun, şampuan gibi ürünlerin tek kullanımlık olması hijyen açısından önem arz ediyor.

Tüm dünyayı sarsan Covid-19 enfeksiyonundan korunmak hamilelik döneminde ayrı bir önem sahip. Bunun nedeni ise hamilelik sürecinde bağışıklık sistemindeki değişimlerin anne adaylarını viral solunum yolu enfeksiyonlarına daha duyarlı hale getirmesi ve Covid-19 enfeksiyonunun daha ağır seyredebilmesi. Sonbaharla birlikte Covid-19’un yanı sıra damlacık yoluyla bulaşan nezle, grip, farenjit, tonsilit ve sinüzit gibi diğer üst solunum yolu enfeksiyonlarının sık görülmesi, süreci daha da zorlu bir hale getirebiliyor. Yüksek ateş, baş ağrısı, yaygın vücut ağrısı ile seyreden gribe influenza virüsleri neden oluyor ve bu 2 enfeksiyon aynı anda oluştuğunda daha ağır tablolar oluşabiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Jale Dal Ağca, Covid-19’un belirtilerinden biri olan yüksek ateşin hamilelik sürecinde bebeği olumsuz yönde etkileyebileceği uyarısında bulunarak, “Anne karnındaki bebeğin özellikle ilk 3 ayda tüm yaşamsal organ ve dokuları tamamlandığı için bu süreçte enfeksiyonlardan korunmak ayrı bir öneme sahip. Bunun yanı sıra diyabet, hipertansiyon, astım ve alerji gibi kronik hastalığı olan anne adaylarının sonbahar gibi mevsim geçişlerinde Covid-19 ve diğer viral enfeksiyonlara karşı yatkınlıkları artıyor. Dolayısıyla bu dönemde mevcut kronik hastalıklarının kontrolü daha önem kazanıyor” diyor. Peki, anne adayları sonbahar mevsimini sağlıklı geçirmek için hangi önlemleri almalılar? Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Jale Dal Ağca, hamilelik döneminde Covid-19’a karşı dikkat edilmesi gereken kuralları anlattı, önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Günlük ısı değişimlerine dikkat!

Aşırı terlemek ve üşümek bağışıklık sistemini olumsuz yönde etkiliyor. Bu nedenle günlük ısı değişimlerini dikkate alarak giyinmeniz çok önemli. Sonbaharda ısı değişimlerine uygun, sentetik olmayan, pamuklu kıyafetleri tercih edin.

Bu 5 kuralı asla unutmayın!

Hamilelik döneminde sosyalleşmek psikolojimiz üzerinde olumlu etkiye sahip. Ancak sosyalleşirken bu 5 kuralı asla unutmayın: Kalabalık mekanlara girmeyin. Maske kullanın, temas ettiğiniz kişilerin mutlaka maske kullanmalarını sağlayın. 1.5 metrelik sosyal mesafe kuralını asla ihlal etmeyin. Öpüşmekten ve tokalaşmaktan kaçının. Ellerinizi yüzeylere temas ettikten sonra en az 20 saniye boyunca su ve sabunla yıkayın, bulunduğunuz ortamda bu mümkün değilse, dezenfektan kullanın.

Uykusuz kalmayın

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Jale Dal Ağca sağlıklı bir uyku düzeninin bağışıklık sistemini desteklediğini belirterek, şunları söylüyor: “Güçlü bir vücut direnci için uykusuz kalmayın, günde en az 7-8 saat uyumaya özen gösterin. Son 3 ayda bebeğin büyümesi nedeniyle uyku kalitesi azalabiliyor. Dolayısıyla bu dönemde yatak ve yastığın kalitesi çok önem kazanıyor. Uykunun kalitesini artırmaya yönelik bel, sırt ve bacak destek ürünlerinden faydalanabilirsiniz”

Grip aşısını mutlaka yaptırın!

“Hamilelikte güvenle yaptırabileceğiniz aşılardan biri, grip aşısıdır. Grip aşınızı mutlaka yaptırın” diyen Dr. Jale Dal Ağca bunun nedenini şöyle anlatıyor: “Özellikle Covid-19 pandemi döneminde, her 2 hastalığın birlikte olması ağır bir tablonun gelişme riskini artırabileceği için grip aşısı olmayı ihmal etmeyin. Grip aşısı hem sizi hem de doğumdan sonra ilk 6 ay bebeğinizi gripten koruyacaktır”

Bitki çayları tüketin, ancak…

Bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için bebeğinizin de sağlığını olumsuz etkilemeyen bitki çaylarından tüketebilirsiniz. Günde 2 fincandan fazla olmamak şartıyla; zencefil, ıhlamur, kuşburnu veya kekik çayı tüketmeniz, bağışıklık sisteminizi destekler. Zencefil, hamilelik döneminde bulantı ve kusma şikayetinde de fayda sağlıyor. Ancak dikkat! Anason, ebegümeci, ısırgan, rezene, meyan kökü, ahududu yaprağı, biberiye, adaçayı ve civanperçemi gibi bitkilerden yapılan çaylar aşırı tüketildiklerinde rahimde kasılmaları uyarıp, düşük ya da erken doğuma neden olabiliyorlar.

Doktorunuz öneriyorsa, besin takviyeleri alın

Eğer ihtiyaç duyarsanız, bağışıklık sistemini güçlendiren ilaç veya besin takviyelerini doktorunuza danışarak kullanabilirsiniz. Doktorunuzun önerisiyle alacağınız C ve D vitamini ile Omega-3 içeren takviyeler vücudunuzun güçlenmesine katkı sağlayacaklardır. Hamilelik döneminde gelişebilecek anemi- kansızlık sorunu da, doktorunuzun önereceği demir-B12-Folik asit takviyeleriyle önlenebilir.

Sağlıklı ve dengeli beslenmek şart!

“Güçlü bir bağışıklık sistemi için sağlıklı ve dengeli beslenmeniz çok önemli” uyarısında bulunan Dr. Jale Dal Ağca önerilerini şöyle sıralıyor: “Karbonhidrat miktarı yüksek gıdalardan uzak durun, kilo alımınıza dikkat edin. Taze ve mevsimine göre sebze ile meyve tüketmeye özen gösterin. Kalsiyumdan zengin gıdalardan beslenmenin hamilelik kalitesini arttırdığını unutmayın. Evde yapılmış yoğurt, peynir, süt ve kefir, vazgeçilmez kalsiyum kaynaklarıdır. Protein miktarı yüksek, şeker oranı düşük gıdaları da sofranızdan eksik etmeyin”

Her gün 30 dakika yürüyün

Düzenli yürüyüş yapmak solunum kondisyonunu artırması sayesinde vücudumuzu enfeksiyonlara karşı daha dirençli hale getiriyor. Vücut bağışıklığınızı arttırmak için bol bol hareket edin, her gün 30 dakika tempolu bir şekilde yürümeyi alışkanlık haline getirin. Bunu, virüslerin bulaşma riskine karşı daha çok sakin bir ortamda, mümkünse açık havada yapmaya çalışın.

Havasız ortamda bulunmayın

Havasız ve kapalı ortamlarda uzun süre bulunmayın. Havada salınan virüs zerrecikleri yüzünden koronavirüsün kapalı alanlarda hava yoluyla bulaşma riski artıyor. Hapşırma, öksürme ve yüksek sesle konuşma sonucu salınan virüs partikülleri, kalabalık alanlarda veya havalandırması olmayan kapalı ortamlarda, 20 dakika ile 3 saat havada askıda kalabiliyor. İngiltere’de yapılan çalışmalarda, kapalı ortamlarda kişi başına saniyede 10 litre temiz hava sağlanması gerekliliği ortaya çıkmış. Salgın günlerinde bu durum daha da önemli hale geldi. Dış ortamdan yeterli miktarda temiz havayı içeriye sağlıyorsanız, virüs taşıyan biri olsa bile ortamdaki bulaşıcı maddeyi seyreltmiş olursunuz. Bu da diğer kişilerin hastalığı kapma riskini azaltıyor. Bu nedenle mümkünse 1-2 saatte bir, bulunduğunuz ortamı, içerideki tüm hava değişinceye kadar havalandırın.

Bol bol su için

Solunum yolu enfeksiyonlarında, virüs kurumuş burun ile boğaza daha kolay yapışabiliyor. Bunun sonucunda akciğerlerde enfeksiyon gelişme ve şiddetlenme riski yükseliyor. Bolca su tüketimi solunum yollarını nemlendirerek akciğerlerin enfekte olma riskini düşürüyor. Dolayısıyla sadece yaz mevsiminde değil, yılın tüm mevsimlerinde her gün en az 2-3 litre su içmeyi alışkanlık haline getirin.

Eğitimci Yazar Ebru Demirhan’ın anne rahminde geçirilen süreç, anne ile bebek arasındaki kordon bağı ve doğum şeklinin bilinçaltı kayıtları aracılığıyla insan hayatını nasıl etkilediğini anlatan “Hayatı Yeniden Başlat” adlı kitabı çıktı. Ceres Yayınlarından çıkan bu kitap “Hayatım neden böyle? dediğiniz konulara ışık tutacak.

    Çoğu kişi yaşadığı olumsuz durumlar ve isteyip de yaşayamadıklarından dolayı hayatını yeniden başlatmayı diler. Eğitimci Yazar Ebru Demirhan kişinin hayatında ters giden konuların çözümünün doğum hikayesinde bulunabileceğini anlatmak amacıyla bu kitabı hazırladı.

Eğitimci Yazar Ebru Demirhan’ın uzun yıllar üzerinde çalıştığı bilinçaltı araştırmaları ve uyguladığı çözümcü yaklaşımlarını topladığı bu kitabında birlikte sonuç aldığı 40’a yakın gerçek yaşam örneği bulunmaktadır. Okuyucuların kendi yaşamlarındaki sorunlarını tespit ettikten sonra uygulamaları için her bölümün sonunda meditatif çalışmalar da bulunmaktadır.

Hayatta; çözülmeyen maddi sorunlar, mutsuzluk, şifa ihtiyacı, yalnızlık hissi, değersizlik hissi, kilo verememek gibi konuların altında yatan sebep anne rahmi sürecindeki bilinçaltı kayıtları olabilir. Hayatı Yeniden Başlat adlı kitap bir çok soruna ışık tutmakta ve hem sizin hem de çocuklarınızın yaşamlarının arındırılmasına hizmet etmektedir.

Ebru Demirhan kendi kurduğu Yaşam Tasarım Merkezi’nde kuantum danışmanlığı, NLP, evrensel enerji, evrensel şifa teknikleri, dönüşümsel nefes konularında çalışmalarına devam etmekte ve eğitimler vermektedir.

Çocuklarda çok sık rastlanan reflü, bebeklerde birinci aydan itibaren görülmeye başlar ve kusmalara neden olur. Bebeklerde beslenme şeklinin değerlendirildiğini, beslenme hataları olabileceğini söyleyen Liv Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nermin Tansuğ, “Anneler özellikle bebeklerin beslenmesini desteklemek ve sabaha kadar uyumalarını sağlamak için yatmadan önce veya uykuda bebelerini beslerler. Ancak bu reflüyü artırır. Bu nedenle yapılmamalıdır. Özellikle reflüsü olan bebekler ve çocuklar son öğününden iki saat sonra yatırılmalıdır” diyor. Prof. Dr. Nermin Tansuğ reflüsü olan bebekler için annelere önerilerde bulundu.

1) Bebeklerin yalancı emzik kullanmaları da reflü tedavisinde faydalı olabilir. Emzik bebekte tükürük salgısını ve bağırsak hareketlerini artırarak reflü olasılığını azaltır.

2) Anne sütü ile beslenen bebeklerde reflü belirtileri daha az görülür. Verilen besinlerin koyulaştırılması ya da keçi boynuzu tozu katılmış özel mamalar kullanılabilir.

3) İnek sütü alerjisi varsa diyetten inek sütü çıkartılmalıdır.

4) Pasif sigara içimi de reflüyü arttırır. Bu nedenle evde sigara içilmemelidir.

5) Büyük çocuklarda reflüyü arttıran çikolata, aşırı yağlı baharatlı, acılı, ekşili cips, ketçap, mayonez, hardal, soğan, sarımsak gibi gıdalar, asitli gazlı içecekler yasaklanmalıdır.

6) Öğün miktarları küçük tutulmalı, ideal vücut ağırlığı korunmalı, akşam yemekleri yatmadan en az 2 saat önce yenmeli, yemeklerden sonra en az 1 saat yatar pozisyon alınmamalıdır.

7) Karın içi basıncını azaltmak amacı ile çok sıkı elbiseler giydirilmemeli, kemerler çok sıkılmamalıdır.

8) Öncelikle beslenme şekli ve çevre koşulları düzeltilmelidir. Reflü tanısı alan çocukta yatak başı 30 derece kadar yükseltilmelidir. Özellikle sol yan pozisyonda yatırılmaları reflüyü azaltır.

9) Reflüsü olduğundan şüphe edilen bebeklerin beslenmesinde dikkat edilecek nokta, kusmalar nedeniyle bebeğin normal koşullarda beslenmesini sürdürememesidir. Bu nedenle bebek çok yakından takip edilmeli düzenli olarak kilo artışı izlenmelidir.

10) Az miktarda, sık sık beslenmelidir. Her beslenmeden sonra gazı çıkarılmalıdır.

Tedavisi nasıl yapılır?

Reflü hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlar ise yemek borusu kapakçığının basıncını artırarak, mide içeriğinin yemek borusuna kaçışını önler, mide boşalmasını kolaylaştırır, mide asidini nötralize eder veya azaltır. İlaçla tedaviye yanıt alınamadığı geçici solunum durması, ani bebek ölümü tehdidi gibi ciddi belirtiler varsa, darlık gelişmişse, doğuştan kalp hastalığı veya zeka özürlü çocuklarda ender olarak cerrahi tedavi uygulanabilir.

Tüm canlıların sahip oldukları yaşam enerjileri vardır. Bu enerji doğumla birlikte verilmiştir. Fakat yaşadığımız korkular, öfkeler, stresler gibi birçok olumsuz duygu durumu enerji akışımızda tıkanıklıklara, bozulmalara neden oluyor. Bu yaşam enerjimizi her daim canlı tutmak için her yerde var olan ve kullanmamızı bekleyen, Mu Kıtası yani günümüzden 14.000 yıl önce yaşamış ileri düzey uygarlıktan beri kullanılan, günümüz modern dünyasına Japon Dr Mikai Usui tarafından tekrar hatırlatılmış “REİKİ” en uygun yöntemdir.

Her insanın vücudunda irili ufaklı yaklaşık olarak 200 civarında çakra vardır. Bunlardan 7 tanesi en büyükleri ve en temel olanıdır. Çakra dediğimiz şey yaşam enerji kanalları ve merkezleridir. Bu kanalların tıkalı olması demek doğadan beslenemememiz demektir. Bildiğimiz gibi sadece yediğimiz içtiğimiz gıdalarla beslenmeyiz doğadan da besleniriz. İşte bu tıkanık enerji merkezleri bizim hayatı eksik, rahatsız yaşamamıza sebep olur. Mesela yaratım üretimden sorumlu sakral çakramız kapalıysa üretim yapamayız. Hatta o çakranın yönettiği organlar fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremez. Sağlıklı ve mutlu halimiz doğal halimizdir. Bunun için fizik bedenin ve enerji kanallarının ahenk içinde çalışması gerekir. Sürekli açık olması gereken enerji kanallarımız çok hassastır. Aldığımız üzücü bir haber hemen kapanmalarına sebep olabilir. Bu kanalların sürekli açık olmasını sağlamak için en ideal yöntem Reikidir.

İç Güdümüzde Var

Rei, evrensel ve yaşama ait anlamına gelen Japonca bir kelimedir. Ki, yada bazı yörelerde Çi denen kelimede enerji demektir. İsminden de anlaşılacağı üzere evrensel yaşam enerjisidir Reiki. Sonsuz kaynaktan açık çakralarımızdan bedene davet edilen Reiki avuçlardan akar. İşte bu yaşam enerjisini ihtiyacı olan insana yönlendirdiğimiz zaman enerji kanalları açılır ve sağlıklı, mutlu doğal denge durumuna gelir. Doğal denge durumuna geldiğini belirten Bilinçaltı Uzmanı Lily Lale Yılmaz ” Bir yeriniz ağrıdığında ilk ne yaparsınız? Ellerinizi doğaçlama olarak ağrıyan bölgeye koyarsınız değil mi ? Bu içgüdüsel bir davranıştır. Çünkü avuçlarımızla şifa vermek içgüdümüzde doğamızda mevcuttur. En küçük Reikici 2,5 yaşındadır. Arzu eden herkes öğrenebilir. Reiki sevgidir, şifadır, sonsuz kaynaktan gelir ve bitmez. ” ifadelerini kullandı.

Enerji Akışı Stresi Uzaklaştırır

Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü: ” Çakraların temizlenmesiyle başlayacak olan enerji akışı kişiyi stresten, korkudan ve birçok gereksiz olumsuz duygudan uzak tutacağı için yaşam kalitesini arttırır. Mesela kök çakrası tıkalı bir insanda gelecek korkusu, para kazanamama korkusu yoğun olacaktır. Bu çakra açıldığı zaman geleceğe güvenle bakıp yeni fikirlerle dolacak ve istediği para akışını gerçekleştirecektir. Ayrıca tıpta tamamlayıcı tedavi yerine geçmekte olup Avrupa ve Amerika da hastanelerde kadrolu Reikiciler çalışmaktadır. Çok dikkat edilmesi gereken bir nokta istismara çok açık bir konu olmasıdır. Reikicinizi seçerken mutlaka sarkaç testi yaparak gerçek Reikici olup olmadığını anlamanızı tavsiye ederim. “

Womanlogy ekibi olarak bizler, iş hayatında başarılı kadınları seçmeyi ve sizlere tanıtmayı çok seviyoruz. Bu defa sizlere, turizm sektörünün lüks klasmandaki kurumsal otellerinden Mövenpick Hotel İstanbul Golden Horn’un Satış ve Pazarlama Direktörü Seçil Aytin ile röportajımızı keyifle sunuyoruz:

1) Seçil Aytin’i turizm sektöründeki kişiler çok iyi biliyor. Diğer okurlarımız için soracak olursak kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

İş hayatına otelcilik sektöründe satış bölümünde başladım. Luxury Brand otellerde satışın farklı bölümlerinde(şirket satış, grup ve banket satış, acenta satış gibi) çalıştım. İş hayatımın 8 yılında yönetici pozisyonunda farklı otellerde görev aldım. Son olarak 4 yıldır Mövenpick Hotel İstanbul Golden Horn bünyesinde Satış ve Pazarlama Direktörü olarak çalışmaktayım.

2) “Sevdiğiniz işi yaptığınızda iş değil hobi yapmış olursunuz.” derler. Sizinki iş gibi mi hobi gibi mi?

Gerçekten bizim işimiz sevmeden, hobi haline getirmeden yapmak çok zor hatta çekilmez denebilir. Her iş aslında sevilerek yapılması gerek ki başarı sizinle beraberinizde gelsin. Benim için işim severek, keyif alarak yaptığım bir hobi diyebiliriz.

 

3) Kişiliğiniz ile yaptığınız iş uyuşuyor mu? Çocukluğunuzda düşündüğünüz yerde misiniz?

Evet çok uyuşuyor aslında. Nedenine gelecek olursak çok aktifim, yenilikçiyim, yerimde duramayan bir yapım var, dışa dönüğüm. Yeni insanlar tanımayı ve çevremi genişletmeyi çok severim. İkili ilişkilerim kuvvetlidir. Turizmde de böyle durağanlık yok. Kısmen çocukluğumda düşündüğüm yerdeyim ama daha yolum uzun, hedeflerim yüksek 😊

4) Renkli çalışma hayatı olanların, renkli hafta sonları da oluyor. Sizin hafta sonlarınız nasıl geçer?

İşe ayırdığınız enerji ile hafta sonu enerjiniz farklı oluyor. Ben hafta içi ne kadar yorulsam da hafta sonuna ayıracak mutlaka farklı bir enerjim vardır. Sohbet etmekten keyif aldığım dostlarıma mutlaka zamanımı ayırmaya çalışırım hafta sonu ve uzun uzun iş konuşmam. Hafta sonumdan bir günümü mutlaka bakım için ayırırım, malum hafta içi fırsat kalmıyorum ve tabii ki alışveriş en mutlu olduğum an diyebilirim.

5) Sosyal yaşam olmazsa olmazımız. Siz özel zamanlarınızda da sosyal olmayı sevenlerden misiniz yoksa yalnız kalıp kafa dinlemek isteyenlerden mi?

Sosyal biriyim. Yalnız kalmaktan çok hoşlanan biri değilim. Ama tabi bazen yalnız kalıp dinlenmek istediğim anlar olmuyor değil.

6) İşinizin en zor kısmı sizce ne?

Çok zor bir soru😊 Üzerinizde hissettiğiniz kendi kendinize yaptığınız satış baskısı. Gelir olmadığı sürece istihdam sağlanamaz. Psikolojik olarak bunu kendinizde çok hissediyorsunuz. Bizlerin getirdiği gelir ve yaşadığımız iş yoğunluğu, yeni bir personele ihtiyaç ve personelin sürekliliğini sağlamaktadır. Her zaman ekibime de şöyle söylerim: “Omuzlarınızda personelin geçim sorumluluğunu hissedin!”

7) Zaman yönetimini nasıl planlıyorsunuz? “To do list”leriniz hep uzun mudur?

To do list’im hiç uzun değildir. Çok pratiğim, hızlı karar verir, hızlı uygularım. Ama unutmamak için mutlaka not alırım. Zaman yönetiminde başarılı olduğumu düşünüyorum. İş önceliklerimi mutlaka sıralarım. Vaktimi alacak uzun işler ise günlere bölerim mutlaka kafamda. Ve tam zamanında bitiririm.

8) İçinden geçtiğimiz zorlu pandemi süreci sizin açınızdan nasıl geçti? Sektörünüz nasıl etkilendi?

Benim açımdan tabii ki çok tedirgin, her güne nasıl uyanacağımızı bilmeden, geleceği görmeden, çok kaygılı geçti. Ama pozitif tarafından bakarsam ailemleydim ve sanırım en son yıllar önce onlarla bu kadar uzun vakit geçirebildim. Pandemide biliyorsunuz ki en çok turizm sektörü etkilendi ve çok kişi işsiz kaldı. Uçakların durması, turistlerin gelemeyişi, toplantı organizasyonların iptali… Sanırım yaralarımızı sarmamız yıllar alacak. Umarım 2021’de her şey çok daha farklı olur umudumuz bu yönde.

9) En son izlediğiniz film hangisi?

Bu pandemi zamanında tahmin edersiniz o kadar çok film izledik ki.. En son Joker’i izledim.

10) İzinizden gelmek isteyen yeni mezun arkadaşlara iş hayatında başarılı olmak için neler tavsiye edersiniz?

Sabırlı ve algılarının çok açık olmalarını, işini en iyi şekilde yapabilmeleri için özen göstermelerini, iş disiplinli edinmelerini, dürüst olmaları ( benim için olmazsa olmazdır. )Hata yaptıklarında bile “ben bu hatayı yaptım” demeli, bahanelere sığınmamalı. İnanın yönetici gözünde daha üste çıkıyorsunuz en azından bende kesinlikle böyle. İnsanız ve her türlü hatayı yapabiliriz. Tabi sürekli aynı hatayı yapmamalı 😊 Kendi bölümü dışında da bilgi sahibi olması onu hep bir adım önde yapıp, basamakları çıkmasını sağlayacaktır. Basamak demişken; yönetici olurken de tüm bilgiye sahip olunarak yönetici olunmalı yoksa ekibin sana asla saygı göstermez. Bu yüzden çok hızlı yükselmeleri de doğru bulmuyorum.

Hamilelik yapılması gereken testler hem bebeğin hem de annenin bu süreci sağlıkla geçirmesine yardımcı oluyor, gerekli olacak zamanda tedavi olacak. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Rukset Attar, gebelik döneminde yapılması gereken testlerin çok önemli olduğunu söyledi.

Yapılan Düzenli Kontroller Sayesinde düşük, gebelik problemleri, erken doğum gibi istenmeyen durumların Önüne geçilerek anne bebek sağlığının korunabileceğini vurgulayan Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Rukset Attar  söz konusu Testleri ihmal edilmemesi gerektiği konusunda uyardı. Attar, “hamilelikte ortaya çıkabilecek bir grupta yapılacak testlerin tek başına tüm hamile kadınlarda hekim kontrolünde rutin olarak yapılırken rutin kalan diğer testler, aday ve ailesinin tıbbi öyküsü hekim gerekli görürse yapılabiliyor” dedi.

Gebelik Testi (Beta hCG)

Rukset Attar, bu testle hem gebeliğin gerçekten var olmadığını göstermesi hem dış gebelik ve rahim içi gebeliğin ayırt edilmesinde önem taşıdı da yazıyor. Bu aslında beta hCG ile birlikte ultrasonografi yapılması gerektiğine de işaret etti.

İkili Tarama Testi Güvenilirliği Yüksek Bir Tarama Testi

11-14 hafta arasında ikili tarama testi adı verilen ve Aşağı Sendromu olmak üzere bazı kromozom bozukları için risk durumunu gösteren kan testi yapılıyor. Rukset Attar, şu bilgileri verdi: “Ultrasonda bebeğin ense, burun kemiğinin olup, kardiyak veya başka bir anomali olup olmadığında kontrol ediliyor. Riskli gebeliklerde 10. haftadan itibaren anne kanında serbest fetal DNA testi yapılabilir. Serbest Fetal DNA testinde; anne adayının kanından serbest fetal DNA elde edilerek fetal kromozomlar incelenir. Bu test kesin bir tanı testi olmamakla birlikte, güvenilirliği yüksek bir tarama testi olarak kabul edilir. ”

Üçlü ve Dörtlü Tarama Testleri

16-20 haftalar arasında kromozom anomalisi ve spina bifida taraması için üçlü veya dörtlü test yapılabildiğini hatırlatan Prof. Dr. Rukset Attar, “İkili, üçlü, dörtlü tarama testleri ve anne kanında serbest fetal DNA testi tarama testleridir. Bu yüzden bu testlerde yüksek risk çıktığı kesin tanı sunmak için gebelik haftasına göre koryon villus biopsisi, amniosentez veya kordosentez yapılması gerekiyor “dedi.

Detaylı Ultrason ile Önemli Parametreler Değerlendirilir

Rukset Attar’ın elinde göre göre, 20-22 haftalar arasında bebeğin organlarının durumu, bebeğin adı verilen plasentanın durumu, rahim ağzı uzunluğunun devam etmesi, rahimi besleyen damarlardaki kan akışı gibi seçenekleri için detaylı ultrasonografi yapılması gerekiyor.

Şeker Yüklemesi

Gebelikte gebelik hormonlarının da etkisi ile diyabeti olmayan kadınlarda gestasyonel diyabet adı verilen gebelik şeker hastalığı görülebiliyor. “Gestasyonel diyabet tanısı konulup tedavisi yapılmazsa bebekte intrauterin ödeme, doğum sırasında ve doğumdan sonraki sorunlara yol açabiliyor” diyen Prof. Dr. Rukset Attar, şu bilgileri verdi: “Bu bazı tanısının konulması önem arz ediyor. Bu tür 24-28 haftalar arasında 75 gr şeker yükleme testi yapılıyor. Bir diğer test de 50 gram şeker testi olup bunda yüksek değer çıkması durumunda tanı için 100 gram şeker yükleme testi yapılıyor. Ayrıca tam kan sayımı, idrar tahlili ve idrar kültürü de tekrarlanır. Rh uygunsuzluğu olan gebelerde 28 haftada indirekt coombs testi tekrarlanarak sonucuna göre kan uyuşmazlığı iğnesi yapılması gerekiyor. ”

Son Aylardaki Testler de Önemli

Gebeliğin oğlu, hem annedeki sancı durumunu hem de bebeğin kalp atışlarını okuyabilir, NST tarihinde hatırlatan Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Rukset Attar, “NST gebeliğin 32-34. haftalarında başlanır. Ancak erken doğum gibi gebelikle ilgili risklerinin varlığında doğumda gebelikte başlanabilir. 35-37 haftalar arasında B grubu streptokok için vajen ve anüsten kültür alınır. Tüm gebelik boyunca anne adayının şikâyetlerine göre tam kan sayımı ve idrar tahlili tekrarlanır “diye konuştu.

Kurumsal firmalarda, plaza dili diye de bilinen, Türk veya yabancı fark etmeksizin çoğu çalışanın diline dolanmış olan bir takım kelimeler, kalıplaşmış söz öbekleri ve kısaltmalar mevcut. Sevilse de sevilmese de, onlara kurumsal firmalarda aşina olunması gerekiyor. Çünkü kimi zaman neredeyse cümlenin yarısını kaplayan ve anlaşılması güç olan bu kelimelerin sözlü ve yazılı iletişimde karşınıza çıkabilmesi kuvvetli ihtimallerden.

Gelelim bahsi geçen terimlerden bazılarına:

  • To Do List : “Yapılacaklar Listesi” anlamında kullanılır.
  • FYI : Genellikle e-maillerin altında yer alan “FYI” “For Your Information”, yani “Bilgilerinize” anlamını taşır.
  • In-charge : “Sorumlu” anlamına gelen in-charge; boş bir pozisyonu vekaleten yürüten kişiye hitaben kullanılır.
  • GM : “Genel Müdür” kelimesinin ingilizcesi olan General Manager’ın kısaltmasıdır.
  • Deadline: Tamamlanması gereken bir iş/projenin son bitirilme tarihidir.
    • Feedback: Takibe alınan bir konu hakkında, ilgili kişilere “geri bildirim yapmak” anlamındadır.
    • Match Etmek : Uygun durumları / kişileri “eşleştirmek” manasına gelir.
    • Must : Yapılması zorunlu olan, olmazsa olmaz işler için kullanılır. “Bu durum bizim için Must” gibi.
    • Back Up : Yedekleme manasına gelen back up, kişiler için kullanılabilir. Şu kişi, şu kişinin back up‘ı gibi.
    • Brain Storm : Beyin fırtınası anlamı taşıyan bu söz, tartışarak fikir geliştirmeyi kast eder.
    • KPI : Key Performance Items söz öbeğinin baş harflerini temsil eder. Yani anahtar performans ögeleri. Bir işinin performansını ölçmeye yarayan kriterler de diyebiliriz.
  • Check etmek : “Kontrol etmek” anlamı taşır.
  • Revenue Share: Gelir paylaşımı olarak anlamını taşır. Genellikle satış ekipleri arasında kullanılan bir tabirdir. Gelir elde edilen ortak projelerde sıkça dile getirilir.
  • Set etmek : Planlamak, organize etmek anlamı taşır. Genelde toplantılar/randevular için kullanılır.
  • Mailing : Genellikle toplu mailler için, “mail ile bilgilendirme” anlamında kullanılır.
  • Benefit : Maaş haricinde çalisanlara sunulan ” Yan haklar” anlamında kullanılır.
  • BR  : Genellikle mail sonlarinda rastlayabileceğiniz Best Regards” kelimelerinin baş harflerini temsil eder.  “En iyi dileklerimle” manasına gelir.
  • Case : Vaka veya örnek olay babında kullanılır. Bu case‘e bakarak davranabiliriz gibi cümle içlerinde sıkça geçer.

18 Ekim Dünya Menopoz Günü’ne özel konuşan Kontinans Derneği Başkanı Prof. Dr. Tufan Tarcan, menopozla idrar kaçırma arasında net bir ilişkinin henüz ispatlanmadığını ancak başka idrar yolu semptomlarıyla anlamlı bir bağlantısı olduğunu söyledi. Menopozdan sonra idrar yolu enfeksiyonlarının özellikle daha sık görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Burada östrojen hormonunun eksikliğinin önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Yine menopozla birlikte östrojen eksikliğine bağlı olarak vajen ve üretra (dış idrar yolu) bölgesinde kuruluk, cinsel ilişki sırasında ağrı, idrar yaparken yanma ve sık işeme gibi sistit benzeri rahatsız edici semptomları daha sık görüyoruz. Dolayısıyla menopozla idrar kaçırmadan çok bu tür ürolojik durumlar arasında bir ilişki var.” dedi.

Kontinans Derneği Başkanı Prof. Dr. Tufan Tarcan, 18 Ekim Dünya Menopoz Günü’ne dair menopoz ve idrar kaçırma arasındaki ilişkiye yönelik açıklamalarda bulundu.

Günümüzde menopozla idrar kaçırma arasında net bir ilişkinin henüz ispatlanmadığını belirten Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Menopozdan sonra idrar kaçırma görülme sıklığı artıyor. Ancak bu durum yaşlanmaya mı yoksa hormonal değişikliğe mi bağlı bilmiyoruz. Özetle yaş almakla birlikte idrar kaçırmanın ihtimali kadınlarda da erkeklerde de artıyor. Ancak östrojen hormonu vücutta azaldığı zaman bunun idrar kaçırma üzerine nasıl bir etkisi oluyor; bunu bilmiyoruz.” diye konuştu.

 

Sistemik Östrojen replasman tedavisi stres idrar kaçırma ihtimalini artırıyor

Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Menopoz sonrası, sistemik olarak verilen östrojen hormonu, stres idrar kaçırma ihtimalini artırıyor. Eksilen hormon verildiğinde stres tipte idrar kaçıran hasta daha çok idrar kaçırıyor. Buna karşın vajinal yolla lokal uygulanan östrojen tedavilerinde böyle bir etki görülmüyor; vajinal östrojen vajinal kuruluk, vajinal ağrı, üretral ağrı, ilişki sırasında ağrı ve yanma gibi şikayetleri azaltıyor. Dolayısıyla klinikte biz vajinal kuruluk ve vajinal kuruluğa bağlı semptomlar gördüğümüz hastalarda lokal östrojen tedavilerini öneriyoruz. Bu hasta grubunda tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarının kontrol altına alınmasında da yine lokal östrojen tedavisinin yeri var.” açıklamasında bulundu.

Kadınlarda idrar kaçırmanın bağımsız risk faktörlerini; yaşlanma, fazla kilo, çocuk doğurma ve hamilelik şeklinde sıralayan Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Yaşlılardan gençlere, çocuk doğurmuşlardan çocuk doğurmayanlara, hamilelerden hamile olmayanlara, obez olanlarda ise kilosu normal olanlara göre idrar kaçırma oranı daha fazla görülüyor. Ancak menopozla idrar kaçırma arasında net bir ilişki yok.” dedi.

Menopozla başka üriner semptomlar arasında net bir ilişki olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tufan Tarcan şöyle devam etti: “Menopozdan sonra idrar yolu enfeksiyonlarını özellikle daha sık görüyoruz. Burada östrojen hormonunun eksikliğinin önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Yine menopozla birlikte vajen ve üretra bölgesinde rahatsız edici semptomları örneğin ağrı, yanma, cinsel ilişki sırasında ağrı, idrar yaparken yanma, sistit benzeri semptomlarla daha sık karşılaşıyoruz. Dolayısıyla menopozla bu ürolojik durumlar arasında bir ilişki var.”

İdrar kaçırma tedavisinde asıl altta yatan sebebe göre tedavi yapılmalı

İdrar kaçıran bir hasta karşımıza geldiğinde eğer lokal vajinal atrofi bulguları varsa, o zaman idrar kaçırma tedavisine lokal östrojen tedavisini ekleyebildiklerini söyleyen Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Ancak bu hiçbir zaman tek başına idrar kaçırma tedavisine yeterli olacaktır anlamına gelmemelidir.

Sadece yardımcı tedavi ya da tamamlayıcı tedavi olarak düşünülmelidir. İdrar kaçırma tedavisinde asıl altta yatan sebebe göre fiziksel, medikal ya da cerrahi tedavi yapılmalıdır. Bunun yanında vajinal atrofi bulguları klinik semptomlarda özellikle varsa lokal östrojen tedavisi de menopoz sonrası kadınlarda idrar kaçırma tedavisine eklenmelidir. Sistemik tedavilerde daha kötü sonuçlar doğurabilir. Stres tipi idrar kaçırmada tamamlayıcı tedavi ve yardımcı tedavi olarak lokal östrojen tedavisi semptomatik hastalarda uygulanmalı.” dedi. Sadece idrar kaçıran hastaların tedavisi gerçekleşene kadar bu iş için dizayn edilmiş mesane pedlerinin kullanılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Menopoz sonrası hastalarda kilo almaya ve depresyona yatkınlık görüyoruz. Kilo alma idrar kaçırmayı artıran bir durum, buna dikkat etmek lazım. Sigara, alkol, çay ve kahve tüketimi menopozun risklerini artırıyor her bakımdan. Özellikle aşırı aktif mesane semptomları olan hanımlarda çay ve kahve tüketiminin azaltılması çok önemli.” dedi.

Prof. Dr. Tufan Tarcan sözlerini şöyle tamamladı: “Aslında menopoz ile idrar kaçırma arasındaki ilişki net olarak saptanmış değil. Ancak menopoz sonrası idrar kaçırma görülme sıklığında artış izleniyor ama bu hasta yaşlandığı için mi yoksa östrojen hormonu eksildiği için mi ortaya çıkıyor tam olarak bilinmiyor. Sistemik olarak östrojeni menopoz sonrası kadınlara verdiğiniz zaman stres idrar kaçırma şiddeti ve görülme sıklığı ilginç olarak artıyor. Fayda beklerken tam tersi zarar ortaya çıkıyor. Halbuki östrojeni lokal olarak sadece vajen içine uyguladığımız zaman böyle bir zararlı etki ortaya çıkmıyor. Tam tersi vajinal kuruluğu olan ya da vajinal kuruluğa bağlı idrar yollarında hassasiyet yaşayan ya da sık idrar yolu enfeksiyonu geçiren kadınlarda lokal yani vajinal uygulanan östrojen tedavisi faydalı oluyor. İdrar kaçırmayı sadece östrojen tedavisi ile kesinlikle geçirmek mümkün değil bunu da üzerine vurgulayarak belirtelim.”