Yazar

womanlogy

Yazılar

Son 6 aydır sosyal yaşamdan, iş yaşamına hayatın her alanında insanları ve neredeyse tüm sektörleri hızla etkisi altına alan Covid-19 bazı sektörlere ise uzun süre toparlanamayacak kadar derin bir iz bıraktı.  Eğer siz de bahsi geçen bu bahtsız sektörlerde çalışıyorsanız, belki de sektör değiştirme veya yatırım yönünüzü değiştirme zamanınız gelmiş olabilir.

  • Turizm: Tüm dünyaya hızla yayılan bu virüs, kuşkusuz en çok turizm sektörünü etkiledi. Otel ve pansiyonların insan sirkülasyonundaki hızı ve dünyanın her ülkesinden ağırlanan misafir sayısını düşününce, turizm sektörünün etkilenme payının yüksekliği az çok hepimizin tahmin ettiği derecede yoğun. Pandemi döneminin 3 sene süreceği ön görüsünü göz önüne alırsak, turizm sektöründeki düşüş de önümüzdeki 3 sene içerisinde de kolay kolay düzeleceğe benzemiyor.
  • Havacılık: Seyahat kısıtlamalarının artmasıyla beraber havacılık başta olmak üzere tüm ulaşım sektörlerinin olumsuz dönemlerden geçtiğini bilmekteyiz. Belli başlı ülkelere ve yurt içine uçuşlar açılsa da, turizm sektörüyle koordineli giden havacılık sektöründe de uzun bir süre eski verimin alınamayacağını üzülerek belirtebiliriz.
  • Eğlence: Bar, gece klubü ve diğer eğlence sektörlerinde de durum çok iç açıcı değil. Bir süredir hizmet yasağının kalkmasının yaz mevsimine denk gelmesiyle yavaş yavaş kıpırdanmalar olsa da, soğuk kış günlerinde kapalı mekanlarda covid-19 riskini alıp eğlenmeye gidecek olan kişi sayısının çok olmayacağını tahmin edebiliriz. Eğlence sektörünü de ne yazık ki zor günler beklemekte.
  • Kültür-Sanat: Tiyatro, bale, festival, konser ve dahası da isyan bayraklarını çekmiş durumda. Kültür Bakanlığı’nın yavaş yavaş açık hava organizasyonlarına izin veriyor olması iyi haber gibi gözükse de çoğu kişi bu riski göze alıp kültür sanat etkinliklerine katılmaya çok sıcak bakmıyor.
  • Kıymetli Madenler: Turizm ve havacılık sektörleri ile birebir bağlantılı olan kıymetli madenler aynı zamanda lüks bir ihtiyaç olmasından da ötürü pandemi döneminde tercih edilebilirliğini kaybetti. Bunun haricinde kıymetli maden ihracatlarının genellikle hava yolu ile yapılması ve Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinin de bu sektörde başrol olmaları neden olumsuz etkilendiğini az çok dünyaya anlatıyor. Kısa zamanda toparlanması dileğimizle.
  • Moda:  Moda sektörü de pandemi sürecinden nasibini alanlardan. Türkiye’nin ihracat sektör devlerinden biri olan hazır giyim ve konfeksiyon sektörü Mart/2020’de yayılan koronavirüs sebebiyle ihracatın durması ile düşüşe geçti. Yapılan online toplantılarda alınan kararlara göre pandemiden sonra moda sektörünü yeni bir akım bekliyor: Sürdürülebilirlik. Bu karardaki en büyük pay ise petrolden sonra dünyayı en fazla kirlettiği düşünülen tekstil sektörünün temize çıkmasını istemek. Bu akımda başı çeken ülke İsveç rol model alınıyor.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ercan Ok, “Evde hemodiyaliz yapan hastaların haftada 3 gün diyaliz merkezine belli saatlerde gitme zorunluluklarının ortadan kalktığını ve aktif olarak iş hayatına katıldıklarını söyledi ve ekledi: “Türkiye’de ev hemodiyalizi tedavisine başlamış hastalar arasında yapılan bir değerlendirmede; aktif çalışan hasta oranı %48,4. Bu hastalar arasında inşaat işçiliği, ağır vasıta şoförlüğü, tarım işçiliği gibi ağır bedensel işler yapan hastalar bile var. Ayrıca bu hastaların içinde maratona katılan, kıtalararası yüzenler de mevcut.”

İleri dönem kronik böbrek hastalığını, böbreklerin süzme fonksiyonunun %90’dan fazlasının kalıcı olarak kaybı şeklinde tanımlayan Prof. Dr. Ercan Ok, bu durumda hastanın hayatını devam ettirebilmesi için böbrek nakli ya da diyaliz olmasının şart olduğunu ifade etti. Türkiye’de şu anda her 1000 kişiden birinin ileri dönem kronik böbrek hastalığı olduğunu belirten Prof. Dr. Ercan Ok, “80 bini aşkın ileri dönem böbrek hastalığı hastasının %75’i hemodiyalizle tedavi ediliyor. Son 5 yıla bakarak, bu sayının her yıl %1,5-2 civarında arttığını söyleyebiliriz.” dedi.

Ev hemodiyalizinde Avrupa’da ikinci, dünyada beşinciyiz

Ülkemizde son 10 yılda pek çok hastanın evde hemodiyaliz yapmaya başladığına dikkat çeken Prof. Dr. Ercan Ok, “2020 Mart sonu itibarıyla ev hemodiyalizi yapmakta olan hasta sayısı 835’ti. Bu sayıyla Türkiye en çok sayıda hastaya ev hemodiyalizi hizmeti sunan ülkeler arasında Avrupa’da İngiltere’den sonra ikinci, dünyada ise ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya’dan sonra beşinci sırada. Ülkemizde şu anda ev hemodiyalizi hizmeti sunan diyaliz merkezi sayısı %10’lar düzeyinde, ancak hem kamuda hem özelde bu merkezlerin sayısı giderek artıyor. Hasta sayısı da buna paralel olarak yükseliyor.” diye konuştu.

İyi ve başarılı bir hemodiyaliz tedavisiyle, böbreğin kendisi kadar mükemmel olmasa da işlevini önemli ölçüde gerçekleştirdiğinin altını çizen Prof. Dr. Ercan Ok, hemodiyalizi ise şu şekilde anlattı:

“Hemodiyaliz, hasta kanının yarı geçirgen bir membran aracılığıyla diyalizat adı verilen arıtılmış su ve vücuda gerekli bazı kimyasal maddeleri içeren bir sıvıyla temas ederek zararlı kimyasallardan temizlenmesi işlemidir.”
Prof. Dr. Ercan Ok, ev hemodiyalizinin konvansiyonel diyalize göre avantajlarını şöyle sıraladı: “Haftada üç kez diyaliz merkezine gitmek zorunda olmak, hele uzak mesafeler söz konusuysa çok zor oluyor. Ev, merkeze göre daha konforlu; tedavi gece uyku sırasında kendi yatağında yatıyorken yapılıyorsa bu ekstra bir konfor yaratıyor. Evde diyaliz daha güvenli. Kalabalık servislerle, kalabalık merkezlere gidip orada diyaliz tedavisi görmeye kıyasla, evde diyaliz her tür enfeksiyon açısından çok daha güvenli. Merkez diyalizinde hastanın diyaliz günü ve saati sabit, hasta buna uymak zorunda. Ev diyalizinde, hasta ihtiyaç duyduğunda, haftada üç kez diyaliz yapmak şartıyla, diyaliz tedavisinin gününü ve saatini rahatça değiştirebilir. Bu hastaya yaşamını planlama olanağı verir. Tedaviyi evde yapıyor olmak ailesiyle beraber geçireceği zamanı arttırır. Ev diyalizinin en büyük avantajı dört saat yerine sekiz saati bulan uzun diyaliz seanslarına olanak vermesi. Sekiz saatlik seanslarda tansiyon düşmesi ve kramp çok enderdir. Yüksek kan basıncı çoğu hastada ilaç kullanmadan normale gelmektedir. Sıvı fazlalığı, kalp yetmezliği pek görülmemektedir. Dört saat diyalizde perhiz ve fosfor düşürücü ilaçlarla bir türlü düşürülemeyen fosfor, sekiz saatte rahatlıkla temizleniyor. Üstelik büyük çoğunluğunda fosfor ilaçları da kesiliyor, diyet de önemli oranda serbestleşiyor. Sıkı perhizlere gerek kalmıyor, hastaların iştahı artıyor.”

Koronavirüs sürecinde ev hemodiyalizi hastaları daha güvende!

Koronavirüs sürecinde ev hemodiyalizinin hastalar açısından avantajlarına değinen Prof. Dr. Ercan Ok şöyle devam etti: “Hem kalabalık ve kapalı ortamda bulunmaktan hem de bağışıklık sisteminin zayıflığı nedeniyle mevsimsel viral solunum yolu enfeksiyonları hemodiyaliz hastalarında genel topluma göre 4-5 kat daha sık görülmekte ve daha ciddi seyredebilmektedir. Koronavirüs enfeksiyonu da diyaliz hastalarında genellikle daha ağır yaşanıyor. İngiltere’de 1.530 hastayı içeren bir çalışmada, koronavirüs enfeksiyonu sıklığı periton diyalizi ve ev hemodiyalizi hastalarında %5,6 iken, merkez hemodiyalizi hastalarında ise %21,5 olarak bildirildi. Ev diyalizi hastalarında koronavirüs enfeksiyonu riski merkez diyalizine göre %75 daha düşük. Çünkü ev diyalizi hastaları kalabalık merkezlere gitmemekte, tedavilerini evlerinde yapmakta ve dışarıdan kimseyle temas etmemekte.”

Evde hemodiyaliz yaparken bir seferde diyaliz süresinin daha uzun olmasının hastalar açısından önemini anlatan Prof. Dr. Ercan şöyle konuştu: “Kanın zararlı atık maddelerden (üre, kreatinin, fosfor, potasyum) temizlenmesi artıyor. Sürenin dört saatten sekiz saate çıkarılması o seansta vücuttan çekilecek sıvının daha yavaş bir hızla çekilmesini mümkün kılıyor, bu da seans sırasında tansiyon düşmesini ve kramp olmasını engelliyor. Keza, sekiz saat diyalizde kandaki maddelerin düzeyi, vücut ortamındaki değişmeler de daha yavaş oluyor, yani daha sabit bir ortam sağlanmış oluyor. Çünkü seans sırası ve sonrası ortaya çıkan sorunların, örneğin seans sonrası halsizliğin altında yatan en önemli neden sürenin kısa olması, hızlı sıvı çekilmesi ve kanda-vücutta hızlı değişimlerin olması.”

Evde hemodiyaliz uygulamasının klinik sonuçlarının daha iyi olmasının yanı sıra, artmış yaşam kalitesi, esnek diyaliz planlaması, daha iyi iş yaşamı ve sosyal yaşam, daha gevşek diyet, özgüven artışı gibi ek yararları olduğunun da iyi bilinen bir gerçek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ercan Ok, “Finlandiya’da yapılan bir çalışmada ev hemodiyalizi yapan hastaların iş gücüne katılımı, böbrek nakli olmuş hastalara benzer şekilde merkez hemodiyalizine göre iki kat daha fazla görülmüştür. Türkiye’de ev hemodiyalizi tedavisine başlamış hastalar arasında yapılan bir değerlendirmede aktif çalışan hasta oranı %48,4 olarak bulunmuştur.” dedi.

Ev hemodiyalizi yaparak İstanbul Maratonu’na katılan hasta var

Haftada üç kez, dört saat diyaliz yetersiz kaldığı için, dünyadaki konvansiyonel hemodiyaliz hastalarının %60-90’ında vücutta sıvı fazlalığı ve tansiyon yüksekliği bulunmasından dolayı bu kişilerin kalp fonksiyonlarının bozulduğunu ifade eden Prof. Dr. Ercan Ok şöyle devam etti: “Başta sıvı fazlalığı, tansiyon problemleri, kalp fonksiyon bozuklukları olmak üzere, kansızlık, beslenme bozukluğu, kas-sinir sorunları nedeniyle konvansiyonel diyaliz hastalarında fiziksel performans ciddi olarak azalıyor. Sekiz saat diyalizle bu sorunların büyük çoğunluğu ortadan kalkıyor, hastaların performansında önemli artışlar yaşanıyor. Diyaliz seansı sonrası da halsizlik hemen hiç olmadığı için, gece uykuda diyaliz yapan bu hastalar sabah gayet dinç, enerjik olarak uyanıp güne başlıyor. Ev diyaliz hastalarının günlük hayat içinde bedensel aktiviteleri bariz artmakta, isteyenler düzenli spor yapmaya başlıyorlar. Ağır işlerde çalışan hastalarımız olduğu gibi, çok enerji gerektiren spor yapan hastalarımız da var. Bir ev diyalizi hastamız 56 yaşında iken Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışları’na katıldı. Kırk kilometreye varan parkurlarda bisiklet yarışlarına katılan bir başka hastamız var, bir diğeri İstanbul Maratonu’na katılmıştı. Benim bilmediğim daha pek çoğu var.” dedi.

 

70’lerin asi ve hırçın çocuğu kovboy çizmeleri, 2020 sonbahar-kış sezonunda aramıza geri döndü! Havalı ve cool tarzından ödün vermek istemeyen ancak bir yandan da rahatına düşkün kadınlar için tam bir biçilmiş kaftan olan kovboy çizmeleri için dolabınızda yer açmaya hazır mısınız?

Western etkisini üzerinizde taşımayı seven biriyseniz bu çizmeler tam size göre. Kombin konusunda ise pantolondan şorta, mini elbiseden abiye elbiseye, dahası gelinliğe kadar çeşit çeşit kombin alternatifleri mevcut. Sizin favoriniz hangisi?

Her rengin yakıştığı bu çizmeler bu kışa damgasını vuracak
Uzun çizme sevmeyenler için, kısa ve şık modeller de kendini gösteriyor.

Belirlediği trendlerle dünya saç modasının yaratıcısı konumundaki ünlü marka Schwarzkopf Professional, yeni Essential Looks koleksiyonu The VivID ile 2020 sonbaharına sıra dışı ve yaratıcı bir ruh katıyor. Essential Looks’un ‘aşkın emeği’ olarak tanımlanan bu seneki The VivID koleksiyonu; podyumlardan, sosyal medyadan ve Schwarzkopf Professional’ın yaratıcı topluluğundan aldığı ilham ile 3 ana trend oluşturuyor. Bu trendler; Once Upon A Time, Everyday Decadence ve Dark Romance.

Saçlarda Nostalji; Once Upon a Time

Essential Looks’un The VivID koleksiyonundaki Once Upon a Time trendi, geçmişin ve geleceğin hikayesini harmanlayarak bir nostalji oluşturuyor. Bu hafif nostalji ile rüya gibi geometrik desenler ve şeritler zahmetsiz saçlar arasında dağılıyor. Bu renklendirme tekniği ile kendini ifade etmek isteyen bireyler için dünya griden görkemli bir hale dönüşüyor.

Saçlarınla Özgürleş: Everyday Decadence

Tamamen oversize silüetler, lüks bitişler, parlak detayların pastel ve modern görünüm ile evrilmesinden ortaya çıkan Everyday Decadence trendi, bize sürekli takip etmenin sıkıcı olduğunu ve bu çağda olmak istediğimiz kişi olmakta özgür olduğumuzu hatırlatıyor. Bu trend, geçmişten ilham alıyor. Göz alıcı ve korkusuzca, herkesin istediği gibi olmakta özgürleştiği bir tarz yaratırken, geçmişin etiketlerini de önemsemiyor.

Büyülü ve Gizemli – Dark Romance

Essential Looks’un Dark Romance trendi, kırılganlıkta güç, abartıda zenginlik, şeffaflıkta gizem ve her şeyde güzellik ile büyülü bir dünya oluşturuyor. Kısmen paranormal, kısmen romantik olan bu trend, katmanlarıyla herkesi büyüleyen isyankar bir hava yaratıyor.

HyperFocal: 0

Milli Eğitim Bakanlığı 21 Eylül Pazartesi günü okullarda yüz yüze eğitimin kademeli olarak başlayacağını duyurdu. Çocukların bir arada bulunacağı yüz yüze eğitim sürecinde uyulması gereken sosyal mesafe kuralları ve maske kullanımının önemi tekrar gündeme geldi. Eğitimci Yazar Coşkun Bulut çocuklarda sosyal mesafe kurallarına uyum ve maske kullanma konusunda motivasyon oluşturmanın ipuçlarını verdi.

Küresel salgın ile topyekün mücadele edebilmemiz için Eğitimci Yazar Coşkun Bulut, ebeveynlere çocuklarda maske takma ve sosyal mesafe kurallarına uyum konusunda motivasyon oluşturmak için şu önerilerde bulundu:

Önce Örnek Olmak Gerek

Hayatımızı sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmemiz için gerekli olan mesafe, temizlik, maske takma kurallarına yetişkinler olarak önce biz uymalıyız ve çocuklara doğru örnek olmalıyız. Çocuklara maskenin doğru şekilde nasıl takılması ve çıkarılması gerektiği uygulamalı olarak gösterilmeli ve evde birlikte alıştırma yapılmalı. Bilinçli davranan bir ailenin bireyi olmak çocukları daha sorumlu davranmaya yöneltecektir.

Zorlamak Doğru Değil

Bu dönem yetişkinler ve çocuklar için kendi içinde ayrı zorluklar barındırıyor. Çocuklara sosyal mesafe kurallarına uymayı öğretirken tıpkı bebekliklerinde konuşma alışkanlığını, tuvalet alışkanlığını edindirdiğimiz dönemlerdeki gibi sabırlı olmalı ve onları zorlamamalıyız. Çocuklara covid-19’un nasıl bir hastalık olduğu, neden maske taktığımız, sosyal mesafeye dikkat etmemizin sebepleri; yaşına uygun, anlayabileceği şekilde açıklanmalı. Tehlikeli bir dönemden geçildiği için maske takmamızın zorunlu olduğu onlara öğretilmeli. “Maske takmak mecburiyetindesin.” şeklinde bir söylem içeren yaklaşım ise doğru olmaz ve çocukla ilişkilerimizi zedeler. Sebep göstererek ve onları bunaltmadan belli aralıklarla kurallara dair hatırlatmalarda bulunmalıyız.

Korkutmamalıyız

Hastalığı anlatırken onları korkutmamalı ve doğru yöntemleri uygulayarak bu hastalıktan korunabileceğimizi anlatmalıyız. Kış mevsiminde soğuktan korunmak için atkı takmamız gerektiği gibi şimdi mikroplardan korunmak için maske takmalıyız gibi gündelik hayattan örnekler vererek konuyu anlaşılır kılmalıyız.

Özellikle kapalı ortamlar ve sınıf ortamlarında arkadaşlarının hapşırması, öksürmesi sonucu gelebilecek mikroplara karşı ve kendisinden de kimseye geçmeyecek şekilde maske kullanma gereklilikleri çocukla sohbet eder şekilde konuşulmalı.

Maskesini Kendisi Seçsin

Ailenin imkanlarına göre; çocuklar için üretilen renkli, çizgi film kahramanları desenli, özel maskelerden alınabilir. Maskesini kendisinin seçmesi takma konusunda isteğini artıracaktır.

Çocuklar Takdir Edilmeli

Doğru davranışın pekişmesi için çocukları takdir etmek çok önemli. Sosyal mesafe kurallarına uyduğunda, maskesini taktığında hem kendisini hem de arkadaşlarını ve ailesini koruduğu için çocuklar takdir edilmeli. Maske takmaktan sıkıldığı dönemlerde sürecin geçici olduğu ve bu süreçte gösterdiği fedakarlığın çok değerli olduğu anlatılmalı. Çocuklara bu süreçte bir anı defteri hediye edilebilir ve tecrübelerini yazması istenebilir. Bu etkinlik hem onları yazarak rahatlatacak hem de bu dönemi daha anlamlı geçirmelerine aracı olacaktır.

Ölmez otu papatyagiller familyasından olup ülkemizde ve dünyanın bir çok yerinde yetişir. Ölmez otunun faydaları saymakla bitmez. Onu hiç dökülmeyen ve her zaman parlak kalan sarı çiçeklerinden tanırız. Kökünden sökülmesi çok zor olan bu bitki dayanıklıdır ve bizlere de kullandığımızda adeta dayanıklılığı vadeder. İçeriğindeki kitin benzeri bileşenler onun yıllarca bozulmamasını sağlar.

 

Altın otu olarak da bilinen ölmez otu sindirimi kolaylaştırması, yağ yakımını hızlandırılması,  idrar söktürücü özelliklerinin yanında asıl cildimiz ile dosttur.

Yaşlanma Karşıtı Mucize

Ölmez otu antioksidan özelliğe sahiptir. Cildi arındırma, sıkılaştırma özelliği sayesinde kırışıklıklara karşı kullanılır. Cildin gerginliğini ve nem oranını artırır. Cildi UV ışınlarının zararlı etkilerine karşı korur. Cilt kanserine yakalanma  olasılığını düşürür.

Ölmez Otu Nasıl Kullanılır?

Ölmez otunun yağı cilt için kullanılır. Demlenerek tüketilmesinde ise yağ yakımı, sindirim sorunlarının giderilmesi hedeflenir.  Bu yağ jojoba yağı ve hindistan cevizi yağı ile karıştırıldığında cilde yumuşaklık da verir.

 

“Kayra Bircan Altay ” kimdir kısaca tanıyalım.

Kayra , enerjisini sevdikleri ile paylaşan ve işine özen veren bir Pilates Eğitmenidir. 6 aylık kızı ile birlikte boş vaktini geçiren, giyim kuşamına özen veren, bedenine saygı gösteren ve bakım önerilerinde bulunan bir kadınım . Özel ders ağırlıklı işlettiğim kendi salonumda fitness , pilates ve crossfit antrenmanları yaptırmaktayız . @kayrapilates ise işletmemin instagram hesabıdır.

Tarzını birkaç kelime ile özetlemeni istesek?

Sırf moda diye kesinlikle her şeyi satın alıp giymiyorum . Tabii ki gündemi takip ediyorum ama üzerime yakışanı giymeyi tercih ediyorum . Ve en önemlisi meslek hastalığı da olabilir, rahatıma düşkünüm 🙈 Beni rahatsız eden tüm kıyafetleri en fazla 30 dakika üstümde taşıyabilirim.

Gardrobunda en sevdiğin şeyler nelerdir?

Spor kıyafetlerim ( tayt , büstiyer , eşofman )

Peki ya olmazsa olmazın?

Mini şortlar 🙃

Yazlıklar mı kışlıklar mı favorin?

Tabii ki yazlık kıyafetler 😁

 

Ya ayakkabılar? En sevdiklerin hangileri?

Yüksek topuklu spor ayakkabılarım

Sence sana en çok yakışan renk?

Kırmızı

“Her zaman yanımda olsun” diye istediğin bir kıyafetin var mıdır tatil dönemlerinde?

Tiril tiril elbiseler

En son hangi parçaları aldın?

Crop ve dar mini elbiseler

 

En sevdiğin markalar?

Zara – Prada – H&M

Kafama koydum şunu almalıyım dediğin bir şey var mı?

Prada’nın en son çıkan çantalarının tüm renkleri

Ne tarz çantalar seversin ve favori çantan hangisi?

Prada’nın Baguette omuz çantaları

Aksesuarlarla aran nasıl? Şunu takmadan çıkmam dediğin bir takı var mı?

En çok küpe kullanıyorum . Takı satın alıyorum ama çok nadir takıyorum.

Bu yıl moda olan şeylerden en çok hangisini sevdin?

Kesinlikle büzgülü elbiseler ve Yazlık topuklu terlikler çok iyi sezondu bu yaz .

Peki ya elbiseler? En sevdiklerin hangileri?

Dar vücudu saran 👌

 

Saç rengini çok değiştirir misin?

Hayatta en çok değiştirdiğim şey saçlarım 🙈

Sürmeden çıkmam dediğin makyaj malzemelerin?

Rimel ve ruj favorim . Yeterlidir bence .

En sevdiğin kozmetik markaları nelerdir?

Mac göz kalemleri ve Maybelline rimelleri favorim

Etiketi üstünde bir şey kaldı mı dolabında?

Evet, kış sezonunun sonunda indirimli aldığım pardesüleri henüz kullanamadım . İnşallah bir sonraki kışa 🙃

Dolap gibi uygulamaları kullanıyor musun? Hesabın nedir?

Kullanıyorum, kullanıcı adım ” 1cann ”

Son dönemde herkes bağışıklık sistemini güçlendirecek yollar arıyor. Limon, portakal, bergamot gibi bitki kabuklarını kaynatıp tüketmenin yararlı olabileceğini söyleyen İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülçin Kantarcı, özellikle kronik hastalığı olanlar ve gebeler gibi özellikli gruplarda yer alan kişilerin bu ürünleri tüketmeden mutlaka hekimlerine danışmaları gerektiğinin altını çizdi.

Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülçin Kantarcı, hastalıklardan korunmak için bağışıklık sisteminin sadece hastalık döneminde değil, her zaman güçlü tutulması gerektiğini söyleyerek, vücut direncini güçlendirmeye yardımcı olacak gıdalarla ilgili bilgi verdi.

“C VİTAMİNİ VE ÇİNKO İÇERİKLİ GIDALARI TÜKETİN”

Bağışlık sistemini güçlü tutmak için doğru beslenmenin önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Gülçin Kantarcı, “C vitaminli ve çinko içerikli gıdaları daha fazla tüketmek doğru. C vitamini bakımından zengin olan zencefil ve zerdeçalın bağışıklık güçlendirici etkileri bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Halk arasında da zencefil ve zerdeçalın bal ile karıştırılarak tüketildiğini görüyoruz. Yeşil çay tüketiminin artırılması önemli. Yeşil çay hem bir antioksidan, hem iyi bir bağışıklık düzenleyicidir” ifadelerini kullandı.

Limon, portakal, bergamot gibi bitkilerin kabuklarını kaynatıp tüketmek gerektiğini vurgulayan Kantarcı, “Bitki kabuklarında çok güçlü polifenoller vardır. Bu polifenoller virüslerin aktivitelerini olumsuz yönde etkiler ve virüsün hücre içerisine girmesini engeller. Bu bitki kabuklarından bazıları limon, portakal, bergamot kabuklarıdır. Bu kabukları birkaç dakika kaynatarak elde edeceğimiz içeceğe biraz bal eklersek, bağışlık sistemini güçlendirecek bir karışım elde etmiş olursunuz” dedi.

“BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRMEDE EN ÇOK KULLANILAN GIDA ‘BAL'”

Doğal bal kullanımının da bağışıklık açısından önemli olduğuna dikkat çeken Kantarcı, şunları söyledi: “Bağışıklık güçlendirmek için en çok kullanılan gıdalardan biri de bal. Bu süreçte doğal bal kullanımı önemli. Yine tükettiğimiz havuç, sarımsak, limon ve roka gibi gıdalar bağışıklığı güçlendiren ve antioksidan etkileri çok yüksek olan gıdalarıdır. Bu gıdaların kiminin virüsün giriş yollarını engelleyici etkileri, kiminin de direkt virüs üzerine etkileri söz konusudur.”

“GEBELER ZENCEFİL KULLANIRKEN DİKKAT ETMELİ”

Her gıdayı yeterli miktarda kullanmak gerektiğini belirten Yeditepe Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Kantarcı “Tüketilen besinlerin hangi sıklıkla ve ne dozda kullanılacağı önemlidir. Örneğin zencefil, bir çay kaşığını dolduracak şekilde tüketilmelidir. Zencefilin bal veya limonla tüketimi de önemlidir. Ama her şeyden önce önemli olan dengeli ve sağlıklı beslenmektir. ‘Ben günde iki çorba kaşığı zerdeçal içeyim, bana virüs bulaşmasın’ diye bir gerçeklik yok. Bu gıdaları belli aralıklarla tüketmek gerekir. Çünkü gıdaların ve bitkilerin de ilaçlar gibi olumlu etkileri olduğu kadar olumsuz etkileri olabilir. Örneğin zencefil gebelerde yüksek dozda kullanıldığı zaman düşüğe sebep olabiliyor. Bu sebeple bitkisel ürünlerin destekleyici ve tamamlayıcı olduğu unutulmamalı, kullanmadan önce mutlaka hekime danışılmalı” dedi.

Ünlü oyuncular Tamer Karadağlı, Volkan Severcan ve Zeyno Günenç‘in başrollerini paylaştığı ‘İkinin Biri’ tiyatro oyunu, 19 Eylül Cumartesi günü saat 20:30 ve 20 Eylül Pazar günü saat 18:00’da Trump Sahne’de tiyatro severlerle buluşuyor.

Volkan ve Bora Severcan kardeşlerin kurucusu olduğu Tiyatro Sahnekarlar’ın dev kadrolu oyunu, bakan yardımcısının eşiyle birlikte kaldığı otelde bakanlıktaki sekreter ile yaptığı aşk kaçamağını; özel kalem müdürü, otel çalışanları ve beklenmedik misafirlerin dahil olmasıyla yaşanan karmaşayı komik bir dille anlatıyor. Oyunun kadrosunda; Zeyno Günenç, Volkan Severcan, Sefa Zengin, Esra Sönmezer, Bora Severcan, Haluk Özenç, Deniz Bice, Hacı Ali Açıkgöz ve Zuhal Yalçın yer alıyor.

Trump Sahnekontrollü sosyal hayata geçiş kapsamında COVİD-19’a karşı tüm önlem ve tedbirlerini almış olarak kapılarını açıyor. Yüzde 100 taze hava ile iklimlendirilen 500 kişilik Trump Sahne’de seyirciler, birer sıra atlayıp üçer koltuk boş bırakarak oyunu izleyecekler. Girerken ateşleri ölçülecek olan izleyiciler, sürekli dezenfekte edilen salonda müzikali maskeli olarak izleyecek.

Burun estetiği yüze uyumlu, estetik olarak beğenilen güzel bir burun elde etmeyi sağlıyor. Burun estetiğinde hastanın doktoruna tamamen güvenmesi ve yapılacak işleme birlikte karar vermeleri büyük önem taşıyor. Burun estetiğinde, burnun temel fonksiyonlarını koruyarak istenilen şeklin elde edilmesi temel prensip oluyor. Eğer hastanın ihtiyacı varsa burun estetiği ameliyatı esnasında birçok başka işlem de yapılabiliyor. Memorial Antalya Hastanesi Plastik, Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Koray Coşkunfırat, burun estetiğinde dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.

18 yaşından önce yaptırılmamalı

Burun fonksiyonel bir organdır ve en büyük görevi nefes almaktır. Fonksiyonel burun estetiği; güzel nefes alan, nefes alma sıkıntısı olmayan, burnun fonksiyonlarını yerine getirdiği ve aynı zamanda yüzle uyumlu bir burun elde etmeyi amaçlar. Burundaki kemik ve kıkırdak yapının gelişiminin tamamlanması için 18 yaşını beklemek gerekir. Burun estetiğinde hastanın burun şeklinden memnun olmaması gerekir. Olacak şekle, yapılacak işleme doktoruyla birlikte karar vermesi çok önemlidir.

Gereksiz bir müdahaleden kaçınılmalı

Burun estetiği genel anestezi altında yapılır ve farklı yöntemler söz konusudur. Burnun ortası kesilerek açık ya da kapalı olarak ya da tamamen içten kesilerek yapılabilir. Burnun içinde kıkırdaklara ve kemiklere şekil verilir. Günümüzde temel prensip, buruna en az zararı vererek ve minimum doku çıkararak buruna şekil vermektir. Dolayısıyla hem fonksiyonları korumak, hem de istenilen güzel şekli elde etmek amaçlanır.Gerekirse kemik kırılır, kıkırdaklar çıkarılır ama gereksiz bir müdahale yapmaktan kaçınmak gerekir.

Yapılacak teknik, kişiye göre belirlenir

Açık teknikte, burun ortasındaki burun kanallarının her iki yanına ve burunun ortasındaki deriye de ufak bir kesi atılarak burun derisi tamamen kaldırılır. Kapalı teknikte sadece burun deliklerinin içinden kesi yapılır. Aradaki fark 2-3 mm’lik kesidir. Açık teknikte tamamen burun, kıkırdak, kemik yapısını görmek mümkündür. Burun estetiğinde açık ve kapalı yöntemin birbirinden üstünlüğü yoktur, hastaya göre en uygun teknik belirlenmelidir. Erkeklerde ve kadınlarda burun yapısı farklıdır. Kadınlara yapılan burun estetiğinde biraz daha kalkık burun tercih edilir. Erkeklerin burun ucu kaldırılmaz, daha dik açıyla şekil verilmesi planlanır. Yapılan işlemler değişmez sadece kadın ve erkeğe uygun olabilecek bir şekil tercih edilir.

Birkaç işlem aynı anda yapılabilir

İlk muayeneyle burun estetiği operasyonu arasında biraz zaman olmalıdır. Hasta çok detaylı düşünmeli, sorularını diğer randevularda sormalı ve doktoruna güvenmelidir. Doktor ve hasta anlaştıktan sonra ameliyata karar verilmelidir. Bu da en az bir haftayı gerektirir. Burun estetiği ameliyatı esnasında yağ enjeksiyonu,göz kapağı işlemleri, dudak büyütme, çene ucuna bir takım implantlar veya yağ dokusu enjekte edilerek büyütme ya da küçültme yapılabilir.

Yüzün profili tamamen güzelleştirilebilir

Profilopasti denilen hastaya profilden bakıldığında eksik olanları giderme ya da fazla olanları alma gibi tamamlayıcı bir işlem de gerçekleştirilebilir. Hastaya profilden bakıldığında burunda bir kemer varsa o alınabilir ve burun çene ucuyla orantılı hale getirilebilir. Ayrıca zigoma denilen elmacık bölgelerine müdahaleler, hatta alında çöküklük varsa bombeleştirme gibi operasyonlarla da birleştirilebilir. Bunlar profilden bakıldığı zaman güzel bir siluet çıkması için gerekli işlemlerdir.

Yanık tenle ameliyata girilmemeli

Hasta ameliyattan yaklaşık 2 hafta içeriğinde ne olduğunu bilmediği vitamin ve bitkisel ürünler kullanmamalıdır. Bunlar kan sulandırıcı ilaçlar gibi kanamayı artırabilir ve yara iyileşmesini bozabilir. Ameliyattan önce çok güneşte durmak iyi değildir ve yanık tenle ameliyata girilmemelidir. Ameliyat sonrasında da ilaç ve bitkisel ürünler doktora danışmadan kullanılmamalıdır. Morluklar ve şişlikler geçene kadar güneşten korunmalıdır.

Burun estetiğinden sonra aşağıdakilere dikkat edilmelidir;

  • Hasta 1 hafta sonra kalıplar alındığı için normal yaşama dönebilir, burnu korumak yeterlidir.
  • Ameliyattan 1 hafta sonra yürüyüş gibi basit egzersizler yapılabilir.
  • Toplu oyunlar ve efor gerektiren sporlara daha sonra başlanabilir.
  • Ağırlık kaldırmayı gerektiren spor aktivitelerinden uzak durulmalıdır.
  • Derine dalmadan, kafa dışarıda olacak şekilde yüzülebilir.
  • Bisiklete binilecekse dikkatli ve temkinli olunmalıdır.
  • Çocukların topla oyun oynadığı park ve alanlardan uzak durulmalıdır.
  • Fark etmeden bir darbeye neden olabileceği için kucağa bebek veya çocuk alınacaksa dikkatli olunmalıdır.
  • Ameliyattan 2 gün sonra baş geriye alınarak duşa girilebilir. 1 hafta sonra rahat duş alınabilir.
  • 1, 3 ve 6’ıncı ay ile 1’inci sene kontrolleri aksatılmamalıdır.