Yazar

womanlogy

Yazılar

Sistinozisin birçok hastalıkla benzer bulgular verdiği için erken tanısının zor olduğunu belirten Hacettepe Üniversitesi Çocuk Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Rezan Topaloğlu, “Sistinozis geç teşhis edilirse böbrek tutulumu kaçınılmaz oluyor.” dedi ve ekledi: “Tedavi edilmeyen ya da düzgün tedavi almayan hastalarda on yaşına kadar böbrek yetmezliği görülür. Böbrek yetmezliği olduğu zaman bu çocukların karın diyalizine, makineyle diyalize ya da böbrek nakline ihtiyaçları ortaya çıkar.”

Hacettepe Üniversitesi Çocuk Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Rezan Topaloğlu ve Sistinozis Hastaları Derneği Başkanı Gülnur Gökmen, sistinozis hastaları ve yakınları için önemli uyarılarda bulundu.

Sistinozisin kalıtsal bir hastalık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Rezan Topaloğlu, “Sistinozisli çocuklar doğumda genelde hiçbir bulgu vermiyor. Altı aya kadar da bir bulgu fark edilemeyebilir. Altı aydan sonra ailelerin fark ettiği en önemli belirtiler; iştahsızlık, büyümenin duraklaması, kilo alamaması, halsizlik, sık idrara çıkma ve çok su tüketilmesi.” dedi.

Sistinozis geç teşhis edilirse büyük sorunlara neden oluyor
Sistinozis hastalığının genetik bir hastalık olduğunu ve akraba evliliği yapan çiftlerin çocuklarında daha çok görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Rezan Topaloğlu, “Anne ve baba taşıyıcı ise çocuğun ¼ oranında hasta olma durumu var. Bu ihtimal her gebelikte yaşanabiliyor.” açıklamasında bulundu.

Sistinozisli çocukların bebeklik dönemlerinden itibaren çok fazla ilaç aldıklarını belirten Prof. Dr. Rezan Topaloğlu, “Sistinozisli bireylerin, düzenli aralıklarla çok fazla ilaç alma zorunlulukları, küçük yaştan itibaren hem çocuklara hem de ailelere büyük bir sorumluluk getiriyor. Sistinozisli çocukların gün boyunca çok sayıda ilaç almaları gerekiyor. Kısmen de olsa tedavisi bulunan sistinozis hastaları, birçok genetik hastalığa sahip kişilere göre daha şanslı. Çünkü tedaviler sistinozis hastalığını tam iyileştirmese de çok fayda sağlayan bir etkisi bulunmakta ve birçok genetik hastalıkta bu duruma ulaşılabilmiş değil” diye konuştu.

Sistinosiz hastalığının birçok hastalıkla benzer bulgular verdiği için erken tanısının zor olduğunu ancak iyi eğitimli hekimler ve dikkatli aileler sayesinde bu hastalara tanının rahatlıkla koyulabildiğini belirten Prof. Dr. Rezan Topaloğlu, “Sistinozis geç teşhis edilirse büyük sorunlara neden oluyor. Çünkü sistin dediğimiz ve vücutta istemediğimiz protein bütün hücrelerde birikiyor. Sistin başta böbrek olmak üzere, gözde, diğer iç organlarda, karaciğerde, kemik iliğinde birikim yapıyor ve çok ağır bulgulara neden olabiliyor. En başta yaşanan bulguların başında; sistinozisli bireylerin büyümeleri, kilo almaları ve boy atmaları gecikiyor veya yaşıtlarından çok geri kalıyor. Tedaviye rağmen bu kilo alamama ve boy atmama sorunu sistinozisli bireylerde hep görülüyor ancak tedaviye alınamayan veya tedavi almayan kişilerde bu sorun çok daha fazla belirginleşiyor.” açıklamasında bulundu.

Doğru tedavi almazsa sistinozis hastalarında böbrek tutulumu kaçınılmaz oluyor

Erken teşhis edilse bile düzgün tedavi alınmazsa sistinozis hastalarında böbrek tutulumunun kaçınılmaz olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Rezan Topaloğlu, “Tedavi edilmeyen ya da düzgün tedavi almayan hastalarda farklı birçok rahatsızlık görülüyor. Tanı konulamamış ve doğru tedavi alamayan sistinozisli çocuklarda on yaşına kadar böbrek yetmezliği görülüyor. Böbrek yetmezliği görüldüğünde ise sistinozis hastası çocuklar diyalize ya da böbrek nakline ihtiyaç duyuyorlar. Hastalık gözlerde kristal birikmesine neden olduğu için gözde büyük sorunlar yaşanabiliyor. Kızarmalar, yanmalar daha sonra da görme bozuklukları ortaya çıkıyor. “Tiroid bezinde sistin birikimine bağlı olarak tiroid bezleri çalışamıyor. Bu durum mutlaka tedavi edilmeli. Çünkü tedavi edilmezse bu sefer tiroid hormonu eksik olduğu için çocukların zekâ gelişimi bozulabiliyor. Kemik iliğinde sistin birikirse kemik iliğinin normal fonksiyonu bozulduğu için kemik iliği yeteri kadar hücre üretemez. Karaciğer tutulabilir. Kaslar tutulabilir. Beyinde tutulma yaşanabilir. Onun için biz buna çoklu organ tutulumu ile giden bir hastalık diyoruz. İlk yaşlarda böbrek tutulumu ön planda. Daha sonraki yaşlarda da gözle beraber diğer tüm organların tutulduğunu akılda tutmamız lazım.” diye konuştu.

Sistinozis hastalığının ömür boyu tedavi gerektiren bir hastalık olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Rezan Topaloğlu şöyle devam etti: “Sistinozis genetik bir hastalık. Yani örneğin pnömoni gibi ilaçla belli bir süre sonra geçmiyor. Genetik hastalık ömür boyu süren hastalık demek. Onun için sistinozis ile mücadele ederken sistinozis ile kavga etmemek lazım. Sistinozisin kendine özgü spesifik bir tedavisi de var. Bu sistin, biriken bizim istemediğimiz sistin kristaline bağlanarak onu parçalayıp biriktiği yerden (lizozomdan) hücre içine atılmasını sağlıyor. Bu genetik bir hastalık olduğu için bunu %100 sağlayamıyor. Ancak büyük ölçüde başarıyor. Tedaviyi düzgün uygulayan hastaların 20’li yaşlara hatta daha bile sonrasına kadar böbrek yetmezliğine gitmediğini biliyoruz. 25-30 yaşına gelmiş ve hala böbrek yetmezliğine gitmemiş hastalarımız var. Bu süreçte sıkılmadan ilaçların kullanılması lazım. Ayrıca dünyada sistinozise dair birçok çalışma yapılıyor. İlerisi için ümit verecek tedaviler var.”

Koronavirüs sürecinde risk grubunda yer alan sistinozis hastaları ve yakınlarının kalabalıklardan mutlaka kaçınmaları gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Rezan Topaloğlu, “Sistinozis hastaları ve yakınları bu dönemde evlerinde vakit geçirmeye çalışsınlar ve acil olmadıkça dışarı çıkmasınlar. Dışarı çıkarken mutlaka maske takılmalı, ellerin sık sık yıkanmasına ve sosyal mesafeye dikkat etmeleri gerekir.” diye konuştu.

Nadir-X çizgi roman projesiyle akran zorbalığına dikkat çekeceğiz

Sistinozis Hastaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Gülnur Gökmen de sistinozis hastaları ve yakınları için önemli açıklamalarda bulundu. Nadir hastalıklara sahip çocukların toplumda akran zorbalığına uğrayabildiğini belirten Gülnur Gökmen, bu konunun önemine dikkat çekti. GEN’in koşulsuz desteğiyle Sistinozis Hastaları Derneği’yle birlikte nadir hastalıklar konusunda farkındalık yaratmak için bu sene hayata geçirilecek Nadir-X çizgi roman projesiyle akran zorbalığının önüne geçmeyi hedeflediklerini açıkladı.

Gerçekleri çizgi roman aracılığıyla çocukların hayal dünyalarına taşıdığınızda yaşananları çok daha kolay kabul ettiklerini ve yetişkinlere göre de daha duyarlı davrandıklarına vurgu yapan Gökmen, “Bu projeyle birlikte çocuklar yanında sürekli ilaç içen bir arkadaşının neden bunu yaptığını eleştirmeden kabul edecek. Gerektiğinde arkadaşlarını destekleyecek. Bunun en büyük örneğini oğlum Arda’da yaşıyoruz. Arkadaşları oğlumun sistinozis hastalığını bilip kabul ettiği için ilaç saatinde ona hatırlatıyor. Bu çok pozitif bir dönüş. Nadir-X projesiyle aslında hikayelerle birlikte bu farklılıkları çocuklara anlatmak ve bu tip nadir çocukların da hayatlarında hep olabileceğini onlara öğretmeyi hedefliyoruz.” diye konuştu. Çocukların hikâyelerle büyüdüğünü ve onların hayal dünyasına girebilmek için hikâyeleri kullanmak gerektiğini ifade eden Gökmen, “Hayatın aslında farklı renkleri olduğunu öğrenmenin bu yaşlarda daha uygun ve daha güzel olduğunu biliyoruz. Farklılıkları fark edip, bunu öğrenen insanların hayatı boyunca her türlü farklılığı kabul edebileceği toplumda, daha olumlu ve daha pozitif insanlar yetiştirebileceğimizin de farkındayız. Sadece hasta olarak değil sağlıklı insanların da farklılıkları kabul etmesi açısından Nadir-X projesinin çok doğru bir proje olduğunu düşünüyorum.” dedi.

Günümüz firmalarının çoğunda İnsan Kaynakları Departmanları kuruldu ve iş ilanları genellikle ya bu departman üzerinden yayınlanıyor ya da bazı firmalar danışmanlık şirketlerine işe alım kısımlarının ilk etaplarını devrederek bu yükten kendilerince bir miktar kurtulmuş oluyorlar. Yayınlanan çoğu iş ilanında ise çok sık yapılan ve gözle görülür bir şekilde belirgin olan bir takım hatalar mevcut. Daha profesyonel bir iş ilanı paylaşımı için önerilere göz atmaya ne dersiniz?

  • Firma Tanıtım Metni : Firmanızı ister bir iş arama platformunda ister firmanızın sosyal medya hesabında yayınlayın, öncelikle bir firma tanıtım metni oluşturmalısınız. Bu firmanızın daha profesyonel bir duruşa sahip olması için ilk şarttır.
  • Kopyala Yapıştır Yapmayın : Başka firmaların ilanlarından kopyala yapıştır yapmamalısınız. Kopyalayarak alındığı belli olan ilanınız, iş arayan kişiler tarafından fark edilmekte ve özgün ileti olmadığı anlaşılmaktadır. Daha önce hiç o pozisyonda ilan vermemiş olabilirsiniz, başka ilanları incelemeniz elbette doğal. Ancak metni kopyalamanız sizi amatör bir duruma düşürebileceği gibi iş arayan kişi tarafından olumsuz bir izlenim de yaratacaktır.
  • Gereksiz Kriterleri Yazmayın : Gerçekten işinize yaramayacak özellikleri ilanda belirtmenin hiç bir anlamı yok. Bu davranış, ilanınıza aslında uygun olup diğer belirtilen ,aslında sizin da işinize yaramayacak olan, özellikleri barındırmadığı için başvuru yapmaktan kaçınan ve özgüveni düşen pek çok iş arayandan başka bir şeye vesile olmuyor.
  • Pozisyon Dolduysa, İlanı Kapatın: Aradığınız pozisyon dolduysa ilanı mutlaka kapatınız. Aksi takdirde hem umutla başvuranlar artmakta, hem de size telefon veya maille ulaşmaya çalıştıkları için sizin de vaktiniz gereksiz yere dolmuş olacaktır.
  • Teşekkür Zamanı : Evet ilanınıza yüzlerce kişi başvurmuş olabilir ve hepsine tek tek dönüş yapmanız çok zaman alacaktır. Ancak en azından yüz yüze görüşme yaptığınız kişilere bir teşekkür e-maili göndermeye gayret etmelisiniz. Size ve firmanıza zaman ayırıp görüşmek için kurumunuza kadar gelmiş kişilerin de teşekkürü hak ettiğini unutmamak gerekir.

 

 

Yıllardan beri uygulamaya geçilmesi için beklenen regl izni için günümüz iş dünyasında firmalar yavaş yavaş görüş değiştirmeye başladı. Kadınların menstruasyon dönemlerinde vücutlarında meydana gelen hormonel değişimlerin ister istemez iş verimini düşürdüğü ve dinlenme ihtiyacı duydukları herkesçe bilinse de ne yazık ki bu konuda bu zamana kadar pozitif bir gelişme kaydedilememişti. İzin kullanmak isteyen kadın çalışanlar ya yıllık izin, ya ücretsiz izin ya da fazla mesailerden hak kazandıkları izinleri kullanırlardı. Ancak bir ilk olarak uygulamaya geçen bazı iş yerleri sayesinde değişimin başladığı müjdesi alındı.

Dünyada ilk olarak 1947 yılında Japonya’da kadınlara verilen regl izni, Filipinler, Çin, Tayvan ve Endonezya’da da mevcut. Bazı ülkeler kadının bu izni kötüye kullanacağını düşünerek, doğruluğunu teyit etmek amacıyla çalışanından idrar tahlili dahi isteyebiliyor. İngiltere’de ise bir jinekoloğun sosyal medya üzerinden başlattığı 3 günlük izin kampanyasına  halktan destek hızla artarken, tüm gözler kendi ülkemize,Türkiye’ye dönüyor şimdi.

2004 yılında yürürlüğe giren Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği’nde regl iznine değinilmişti. Ancak 2013 tarihinde bu yönetmelik rafa kaldırıldı. Aradaki 9 senede ise yönetmelikte yazdığı halde regl izni hakkında herhangi bir uygulamaya geçilmedi ve kadınlar için oldukça önemli olan bu konu yalnızca yazılı bir madde olarak satırlar arasında kaldı. Daha kötüsü ise bu yönetmeliğin kaldırılması kadınlara uygun olmayan kanalizasyon, tünel inşaatı gibi pek çok işte çalıştırılmanın da önünü açmış durumda, hem de kadın sağlığına yönelik herhangi bir tedbir alınmaksızın.

Yıl 2020 ve şimdi müjdeli haber önce ünlü telefon uygulaması Zomato’dan, akabinde de İzmir’e bağlı Bornova Belediyesi’nden geldi. Kadınlara regl izni tanıyan bu iki kurum da diğer iş yerlerine örnek olması açısından takdir ediliyor. Umuyoruz ki diğer kurumlar da olması gerekeni, kanunda olup olmadığına bakmaksızın yerine getirirler. Böylece kurum içinde motivasyon ve firma bağlılığı adına harika bir adım atmış olacaklar.

Yaz mevsiminde çocukların en sevdikleri aktiviteler deniz ve havuzda yüzmek, kumsalda kaleler yapmak, parklarda oynamak oluyor. Ancak uzun süre güneş altında kalmak pek çok sağlık problemini de beraberinde getirebiliyor. Bunlardan belki de en tehlikelisi, güneş çarpması! Güneş çarpması; sıcak ortamda uzun süre vakit geçirme sonrasında vücut ısısının dengesini kaybetmesi sonucu gelişen bitkinlik ve koma hali olarak tanımlanıyor. Özellikle de 4 yaş altındaki çocuklarda sık görülüyor. Bunun nedeni ise bu yaş grubundaki çocukların ciltlerinin sıcağa daha fazla duyarlı olması ve ısı regülasyon ile damar sistemlerinin yeterli gelişmemesi. Ateş, baş dönmesi, baş ağrısı, bilinçte bulanıklaşma, halsizlik, kas güçsüzlüğü, kramplar, sinirlilik, sürekli uyku hali, özellikle küçük çocuklarda beslenmenin azalması, kusma, mide bulantısı ve nöbet geçirme başlıca belirtilerini oluşturuyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Çiğdem Yavrucu güneş çarpmasının acil tedavi edilmesi gereken bir durum olduğuna dikkat çekerek, “Tedavi eğer hızla yapılmazsa, güneş çarpması beyin, kalp, böbrekler ve kaslarda ciddi zarar oluşturmasının yanı sıra organ yetmezliğine yol açabiliyor, hatta hayatı bile tehdit edebiliyor. Bu nedenle güneş çarpmasına karşı tedbirli olmak yaşamsal öneme sahip” diyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Çiğdem Yavrucu, çocukları güneş çarpmasından korumanın 8 kuralını anlattı, önemli öneriler ve uyarılarda bulundu:

Bu saatlerde güneş altında oynamasın

“Çocuğunuzu, güneş ışınlarının yeryüzüne en dik geldiği ve zararlı etkilerinin en yüksek olduğu 10:00 – 16:00 saatleri arasında mümkünse dışarıya çıkarmayın. Sıcak saatlerde ağır egzersiz ve spordan uzak tutun. Dış ortam aktivitelerini sabah erken saatlerde ya da akşamüstü yaptırın. Ayrıca vücudunun yüksek ısıya alışması zaman alacağı için sıcağa birden çıkmayın, güneşte kalma süresini yavaş yavaş uzatın.”

Bol bol su içirin

“Çocuğunuzun vücudunu susuz bırakmamak, güneş çarpmasına karşı alacağınız en önemli korunma yöntemlerinden biridir” diyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Çiğdem Yavrucu bunun nedenini şöyle açıklıyor: ” Aşırı sıcak nedeniyle terleyen çocuklarda sıvı kaybı olunca yüksek ateş ve halsizlik sorunu başlıyor. Bu nedenle çocuğunuzun bol bol su içmesini sağlayın. Özellikle 1-3 yaş grubundaki çocuklar susadıklarının farkına varamazlar. Susamalarını beklemeden 1-1.5 litre suyu güne yayarak içirmeyi alışkanlık haline getirin”

En az 30 dakika önce sürün

“Güneşten korunurken yapılan en büyük hatalardan biri, güneş koruyucu ürünü cilde geç yedirmek oluyor. Bu ürünler hemen etki etmedikleri için, dışarıya çıkmadan en az 30 dakika önce, 1 yaş altı ise +50, 1 yaş üstü ise +30 koruma faktörlü güneş koruyucu kremi cildine uygulayın.”

Her 3-4 saatte bir tekrarlayın

“Güneş koruyucuların etkileri yaklaşık 3-4 saat sürüyor. Bu nedenle çocuğunuzun dışarıda zaman geçirme süresi uzayacaksa güneş kremini mutlaka tekrarlayın. Güneş koruyucuyu ilk kez kullanacaksanız önce ayakta küçük bir bölgeye sürüp, test edin. Eğer alerjik bir etki göstermiyorsa tüm vücuduna uygulayın. Önceki yıla ait kullanılmış güneş koruyucu etkinliğini yitirmiş olabileceği için yenilemeyi unutmayın.”

Vücudu hava alsın

“Yüksek ısıyla daha fazla terleme ihtimali olduğu için vücudunun hava alabileceği bol, pamuklu, açık renkli kıyafetler giydirin ve bunları sık sık değiştirin. Geniş kenarlı, yüzü koruyan ve açık renkli şapka ile başının direkt güneş ışığıyla temasını önleyin. Çocuklar baş bölgesinden ve enseden daha fazla terleyebiliyorlar. Bu nedenle özellikle ince şapkaları tercih edin.”

Bol bol duş aldırın

“Ilık suyla bol bol duş yapmak vücut ısısını düşürüyor, terlemeyi azaltıyor ve tuz kaybını önlüyor.”

Gölge dahi olsa kapalı ortamlarda kalmasın

“Sıcak havada çocukların vücut ısıları hızla yükselebiliyor. Dolayısıyla gölge dahi olsa, araba gibi kapalı ortamlarda uzun süre kalmasın.”

Bu gıdalardan uzak tutun

“Yağlı, aşırı baharatlı ve fazla şekerli gıdalardan kaçının. Çünkü bu tarz gıdalar vücut ısısını düzenleyen sistemin çalışmasını olumsuz etkileyebiliyor.”

Acil durumda ne yapmalı?

“Güneş çarpması hayati önem taşıyacağı için eğer bu durumdan şüpheleniyorsanız hızla en yakın sağlık kuruluşuna başvurun veya 112 Acil Servis’i arayarak yardım isteyin. Bu süreçte;

  • Klimalı veya serin bir ortama alarak, üzerinde fazla kıyafetler varsa çıkartın,
  • Cildini bir süngerle ıslatıp, soğutun. Koltuk altı, kasık, boyun ve sırt bölgesine nemli bezlerle soğutma yapın. Bu bölgelerdeki kan damarları cilde yakın olduğu için bu uygulamayla damarlarını soğutarak vücut sıcaklığını azaltmış olursunuz.
  • Bilinci açıksa ağızdan acil sıvı alımı sağlayın ama bilinci kapalıysa boğulma ve aspire etme, dolayısıyla solunum yetmezliği nedeniyle kesinlikle sıvı içirmeyin.
  • Ateşi yüksekse mutlaka ateş düşürücü ilaçlarla düşürmeye çalışın.”

“İlham Veren Kadınlar”da bu kez yaşadığı hastalığı yenip hayata yeniden başlayabilen ve yaşamını tereddüt etmeden yeni baştan kurabilen, ışığı ve bilgisini başkalarıyla paylaşmayı kendisine rol edinmiş olan güçlü bir kadın, sevgili Ece var. Sorularımız ve içten cevaplarıyla Ece sizlerle…

1. Ece Kantürk’ü kısaca tanıyalım.

İzmir’de ailesiyle birlikte yaşadığı güvenli alandan ayrılıp İstanbul’a gelmiş, buradaki yaşamı tanımak için emek vermiş ve sonunda İstanbul’un fırsatlarını severek burada kalıp hayatı keşfetmeye devam eden bir insan Ece Kantürk. Burada iş hayatını öğrenip işe alım danışmanlığı yaparken birçok farklı insanla ve kurum kültürüyle tanışma fırsatı ve İstanbul’un besleyici doğasında farklı eğitim ve deneyimlerle ruhunu besleme imkanı bulmuş birisi.
Şu anda kendine iyi gelen şeyleri başkalarına da faydalı olmak adına, keyifli geçecek eğitimler tasarlıyor ve bunları severek paylaşıyor.

 

2. Hepimizin hayatında dönüm noktaları var. Senin için bu dönüm noktaları neler?

Ortaokulda eskrime başlamak bireyselliğe ilk adım attığım nokta oldu. Ortaokul ve lise hayatım boyunca eskrim sayesinde özgürlüğü, cesareti ve başarıyı deneyimledim. Eskrimin kendimi ifade edebildiğim bir alan olması, dönüşümüme büyük katkı sağlamıştır. Üniversitede reikiye ve meditasyonlara başlamam, ney ile tanışmam, kendimle ilgili farkındalıklar yaşadığım, “Ece kim?” diye sorduğum ve cevaplarıma göre yaşamımla ilgili kararlar aldığım, daha da önemlisi kararlarımın sorumluluğunu almayı öğrendiğim bir süreç. Ve en büyük dönüm noktası yaklaşık 3 sene süren hastalık ve iyileşme sürecim. En son olarak İstanbul’a gelme kararım.

3. Üniversite yıllarındaki hastalık sürecinden bize bahseder misin? Bu süreci aşmanda en büyük destek düşüncelerin ve hayallerin nelerdi?

Orta kulağımda bir rahatsızlık vardı, klasik prosedürler uygulandı tedaviler denendi ama sonuç alınamadı. Sonunda bir doktorun farklı düşünerek harekete geçmesiyle kulağımda tüberküloz olduğu fark edildi. Dr. House dizisinde görülen vakalar gibi 😊 Nadir rastlanan bir hastalıktı, onun tedavi ve ameliyat süreci yaklaşık 3 sene süren ve sağlığıma kavuşmamla tamamlanan bir dönem geçirdim.
O dönemi aşmamda en önemli destek Polyvagal Teoride de bahsedilen sosyal destek. Öncelikle ailemin yanımda olması, sonra aramızda kuvvetli bağlar olan arkadaşlarımın beni yalnız bırakmaması o günlerde benim için süreci kolaylaştırdı. Hastalıkların zihinsel nedenleri, beynin nasıl çalıştığı, nörokimyasalların nasıl işlediği ve iyileşme yöntemleriyle ilgili araştırmalar ve öğrendiklerimi uygulamam büyük destek oldu. (her zaman ekliyorum doktorların uyguladığı tedavinin yanında zihinsel pratikler yaptım) En büyük hayalim de sağlığıma kavuşup özgürce hayatı keşfetmeye devam etmekti.

4. Hastalıkları yenme konusunda çevrenin etkisi sence nasıl? Neler yapılabilir?

Yakın ve güvende hissettiğimiz ilişkilerle çevrili olduğumuz zamanlar bize “Güvendesin bir tehdit varsa da başa çıkabilirsin” yani HER ŞEY YOLUNDA mesajını veriyor. Bu mesaj olduğu zaman kişinin de içinde bulunduğu durumla yüzleşmesi ve bununla başa çıkması daha kolay olabiliyor. Aslında etraftaki sağlıklı herkes sadece sakin bir şekilde mevcudiyetlerini paylaşsa bile yeterli. Böyle bir durumda sana acıyarak bakan gözler ya da normalden fazla neşelendirmeye çalışanlarla dolu yapmacık bir çevre, ihtiyacın olan sosyal desteği sana sağlayamıyor.
Bu gibi dönemler sadece hasta olan için değil etrafındakiler için de zorlu süreçler olabiliyor. Benim önerim uçak düşerken ebeveynlere maskeyi önce kendinize takın derler ya onun gibi “herkes önce kendine baksın” siz iyi değilseniz etrafınızda sizin yardımınıza ihtiyacı olan kişilere de yardımcı olamazsınız. Etrafınızda hasta veya sıkıntılı bir durum yaşayan birisi varsa ve ona yardım etmek istiyorsanız önce kendiniz için yaşam kaynakları yaratarak deponuzu doldurun sonra çok daha kolay destek olabilirsiniz.

5. Hastalık sebebiyle ney çalmayı bırakmışsın, yerine ne koydun ney çalmanın? Nasıl bir geri dönüşümü oldu sana?

Açıkçası o dönemde maalesef yerine tam bir şey koyamadım ☹. Sadece benim için çok daha fazla kitap okuyabildiğim, yazılar yazabildiğim, meditasyon yapabildiğim bir dönem oldu. O günlerde yaptığım bu birikimler daha sonra iş hayatımda çok işime yaradı.

6. İş hayatı ve sosyal hayatta çok yönlü olduğunu biz biliyoruz. Mesleki anlamda ve diğer zamanlarında neler yapıyorsun?

Aslında bu soruya Pandemi’den önce ve Pandemi’den sonra olarak iki şekilde yanıt verebilirim. Pandemi’den önce sevdiklerimle zaman geçirerek, işim gereği bol bol seyahat ederek, kadın çemberleri organize ederek, yeni insanlarla tanışarak, yürüyüş yaparak, İstanbul’un her türlü kültürel etkinliğinden faydalanmaya çalışarak ve olmazsa olmaz eğitimlerimle ilgili gelişmeleri keşfederek zamanımı geçiriyordum.
Pandemi’den sonra özellikle yüzyüze eğitimlerimin durmasıyla benim için alışılmadık bir süreç başladı. Eski işimde de çok seyahat ediyordum yaklaşık 10 yıldır yollardayım ve ilk defa bu kadar uzun süre evdeyim. Neyse ki online eğitimler devam ediyor 😊 bilgileri online olarak paylaşmaya devam ediyorum. Tedbirli bir şekilde evde kalarak, eğitimlerimde paylaşmak için gelişmeleri daha yakından takip etme imkanı buldum. Hayatıma yoga eklendi. Yavaşladım ve aslında yeni dünya düzeniyle ilgili düşünmek ve harekete geçmek için fırsat buldum.

7. Kadın Çemberi oldukça ilgi çekici duruyor. Bize detaylı bilgi verir misin?

Çemberlerle Kadın Çemberi Kolaylaştırıcılık eğitimi ile Filiz Telek sayesinde tanıştım. Hiç tanımadığın insanlarla bir çemberde oturarak derin dinleme pratiğiyle kalbini açmak, açılan kalpleri kucaklamak ve bu bağlantıyı bütün hücrelerinle hissetmek benim için çok etkileyici bir deneyimdi. 2 senedir bende kendi açtığım alanlarda çember kolaylaştırıcılığı yapıyorum. Çember Adabı Kadim bilgelikten geliyor eski topluluklarda kullanılan bu pratik günümüzde kendimizle ve başkalarıyla bağlantıda olduğumuzu hissetmemize yardımcı oluyor. Unuttuğumuz sosyal güveni hatırlıyoruz. Birbirimizi yargısız dinleyerek, tüm mevcudiyetimizle tanık olarak ve kalpten iletişimi sağlayarak kendimizin ve bizi çevreleyen insanların isteklerini ve ihtiyaçlarını hissedebiliyoruz.
Pandemi sürecinde daha da öne çıkan bir gerçeği deneyimliyoruz. Esas ihtiyacımız yeni bir telefon yeni bir iş veya bir giysi kumaş parçası değil esas ihtiyacımız Transaksiyonel Analiz’de bahsedilen “tanınma açlığı” başka insanlarla ve dış çevreyle ilişki kurmaktır. Biz varlığımızı sürdürmek için, başka insanlarla ve dış çevreyle fiziksel veya psikolojik olarak temas kurmaya ve varlığımızın kabul görmesine ihtiyaç duyuyoruz. İşte çemberler tam olarak bu ihtiyacımızı gidermek için fırsat bulduğumuz birbirimizi olduğumuz gibi gördüğümüz ve kabul ederek kucakladığımız alanlar.
Bozuk bir makine olduğumuzu bize söyleyerek sürekli değişmemizin talep edildiği güvensiz alanlardan uzaklaşıp olana izin vererek kalplerin buluştuğu güvenli ve şefkatli bir alan.

Çember’in merkezi olarak kullanılan bu alanın etrafında tüm katılımcılar oturur ve herkes kendisine ait anlamı olan bir objeyi çembere koyar ve böylece herkesin enerjisi çemberde toplanmış olur.

8. Hayatta sana en çok ilham veren şey nedir?

Her gün yeni bir ilham çıkıyor karşıma 😊 En çok değil de size en yakın zamanda bana ilham olan İtirazım Var filminde geçen cümleyi paylaşayım.
“Kainatta ne varsa şu anda oluyor, görmüyor musun? Sadece burada, sadece şimdi. Gözlerini kapa, kalbini aç, aklını da bırak gitsin…”

9. Şu an çocukluğunda olmak istediğin kişi misin yoksa çok daha farklı mı?

O zaman ne istediğimi hatırlamıyorum sanırım öyle büyük bir hedefim de yoktu hastalık sürecime kadar daha çok anı yaşayan bir çocukluk ve gençlik yılları geçirdim. Ama şunu söyleyebilirim şu an çocukluğumda olduğum kişiyim 😊 Aynı hayatı keşfetme heyecanı, aynı neşe devam ediyor.

10. Bundan sonraki hedeflerin nelerdir?

Korku, nefret ve endişelerden oluşan eski dünya düzeninin yerine sevgi ve güven dolu başka bir dünya düzeninin mümkün olduğunu ve bunu kolaylaştıracak bilgileri, yolları neşe ve sevgi ile başkalarıyla farkındalık arttırmak amacıyla paylaşmaya devam edeceğim.
Özellikle kurumsal hayatta artık geçersiz olan iletişim stratejileri & psikolojik oyunlar ilgimi çekiyor.
Kendi ihtiyaçlarıyla bağlantıda ve ihtiyaçları doğrultusunda harekete geçen 90’lı yılların sonlarında doğan yeni neslin iş hayatına katılmasıyla tüm dinamikler değişti. Bu konuda kişilere destek olacak yeni nesil kişisel gelişim çözümleriyle ilgileniyorum.
Ve olmazsa olmaz Kadın Çemberleri için alan açmaya devam etmeyi hedefliyorum…

Gelinliğin ne kadar özel ve göz alıcı olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz ancak öyle aksesuarlar var ki bu özel günde sizi tüm gözler önünde bir kez daha zirveye taşıyabilecek cazibedeler. İlgi, beğeni ve hayranlık dolu gözleri üzerinizde taşımaya hazır mısınız?

Havalı ve beyaz tüy detaylı bir maske ile gelinliğinizi bütünleştirmeyi hiç düşünmüş müydünüz?
Nostalji seven gelinlere dantelli şemsiye alternatifi
Gelin çiçeğinizi ay çekirdeğinden oluşturma fikrini nasıl buldunuz?
Sıradan küpelerden sıkıldıysanız, kocaman beyaz küpeler imdadınıza yetişir

 

Ve son olarak gecenin sevilen sürprizi jartiyer. Taş işlemeli jartiyere ne dersiniz?

Argan yağı özellikle saç ve cilt bakımında sıkça kullanılan Fas kökenli özel bir yağdır. Eczaneler, marketler, kozmetik ürün satan mağazalar ve internet sitelerinde çokça satıldığını gördüğümüz argan yağlarının ne yazıkki bir çoğu saf ve doğal değil. Çoğu, kimyasal maddeler ile karıştırıldığı için argan yağının etkisi çok azalıyor. Almayı planladığınız ürünün gerçek, saf argan yağı olup olmadığını anlamak için ise çeşitli yollar bulunuyor.

Argan yağının saf olduğunun göstergesi deriye ve saça hızlı etki etme gücü. Gerçek argan yağı berrak ve akışkandır. Saf argan yağı şişede zamanla tortulanma ve soğuk havalarda donmalar yapar. Argan yağının gerçek olup olmadığını anlamanın en etkili yolu ise bir miktar yağı avucunuza alın ve ellerinizi birbirine sürterek ısıtın. Gerçek argan bu şekilde ısıtıldığında hemen koku verir. Yoğun bir koku alıyorsanız gerçek olma ihtimali artar. Sonraki adım ise elinizde emilme hızına bakmak. Saf argan, kimyasallarla karıştırılmamışsa cildiniz veya saçınız tarafından hemen emilecektir. Gerçek değilse yağlı his uzun süre ellerinizde kalır ve cildiniz emmekte zorlanır.

Ülkemizde yaklaşık her 10 çocuktan 4’ünde görülen demir eksikliği anemisi gittikçe yaygınlaşan önemli bir sorun. Vücutta oksijenin taşınmasından büyümeye yardımcı olmasına ve hastalıklardan korunmaya dek vazgeçilmez bir rolü olan demir besinlerle yeterince alınmadığında ve vücutta yetersiz kaldığında demir eksikliği anemisi gelişiyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Eda Sünnetçi “Anemi geliştiğinde çocukta çarpıntıdan iştahsızlık, halsizlik, baş dönmesi ve ağız içinde yaralara dek birçok bulgu ortaya çıkabilir; sık enfeksiyon geçirme, dikkatini toplayamama ve anlama güçlüğü yaşayabilir” diyor. Pandemi döneminde çocukların bağışıklığını desteklemek adına demirin özellikle önem taşıdığını vurgulayan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Eda Sünnetçi, çocuklarda demir eksikliğine karşı 7 etkili öneride bulundu; önemli mesajlar verdi.

Demirden zengin besleyin

C vitamini içeren içecek ve yiyecekler demir emilimini artırıyor. Ayrıca kırmızı et çeşitleri, karaciğer, yumurta sarısı, beyaz et ve kuru baklagiller gibi demirden zengin besinleri tüketmesine özen gösterin. Çocuklarda bu gıdaların uygun porsiyonlar halinde her birinin haftada en az dört-beş kez tüketilmesi demirden yeterli beslenmeyi sağlıyor.

Günlük süt tüketimini kısıtlayın

Günlük inek sütü tketiminin iki su bardağı ile sınırlandırılması gerekiyor. Prematüre ve düşük doğum ağırlıklı bebekler, 1 yaşından önce inek sütü başlanan ve günlük süt tüketimi 500 ml’den fazla olanlar, demirden zengin gıdalarla yeterince beslenemeyenler, kronik hastalığı olan çocuklar, vejetaryen beslenenler, zayıflama diyetleri yapanlar, yeme bozuklukları olan çocuklar demir eksikliği açısından risk altında bulunuyor.

Demir ölçümlerini yaptırın

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Eda Sünnetçi “Pandemi döneminde çocukların bağışıklığını desteklemek adına demir çok daha önem taşımaktadır. Bağışıklık sisteminin iyi çalışabilmesi, vucudun mikro ve makrobesin öğelerinin dengeli alınmasıyla yakından ilişkilidir. Demir en önemli mikrobesin öğelerinden biridir; eksikliğini gösteren bulgular var ise, hızlı büyüme dönemlerinde tetkik yapılarak düşük ise mutlaka tedaviedilmelidir” diyor.

Anne sütü ile besleyin

Çocukluk döneminde demir eksikliği gelişimini önlemek için mutlaka bebeğinizi anne sütü ile beslemeye özen gösterin. Doğumdan sonra ilk altı ay sadece anne sütü ile besleyin. Altı aydan sonra, anne sütünün yanında, demirden zengin içerikli ek gıdalarla beslemeye başlayın. Bebeğiniz anne sütü alamıyorsa ek gıdanın yanında demirden zengin formüla mama ile besleyebilirsiniz.

Bu besinleri bir arada vermeyin

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Eda Sünnetçi”Yeşil yapraklı sebzelerde bulunan demirin yapısı nedeniyle emilimi azdır ve kalsiyum içeren besinler ile birlikte alınması halinde demir emilimi azalır. Bu nedenle bir arada tükettirmeyin. Yine; süt ve süt ürünleri de demirin emilimini azalttığından pekmez ve yumurta ile aynı anda süt içirmeyin. Aralarında bir saat olmasına dikkat edin. Yumurtanın C vitamininden zengin yeşilliklerle verilmesi demir oranını artırıyor” diyor.

Son günlerde sıkça gündeme gelen kolajen vücudumuzun bütünlüğünü sağlamakla görevli bir yapı maddesi. Özellikle cildimizin orta kademesinin %70-80’ini oluşturan kolajen bunun dışında kemiklerde, eklemlerde, tendon ve kaslarda bulunur. Vücudumuzda doğal olarak işleyen kolajen üretimi 20’li yaşlardan sonra azalır. Stres, hareketsizlik, dengesiz beslenme, uykusuzluk gibi negatif etkiler de yaş almanın yanında kolajen üretimi azaltır.

Bütünlük ve elastiklik sağlamaya yarayan kolajen cildimiz için olmazsa olmaz. Cilt kırışıklık ve sarkmalarının farklı nedenlerini hepimiz biliriz. Nem azlığı, stres, sigara, makyaj kalıntıları, hava kirliliği gibi olumsuz etmenler de cildimizin düşmanları. Her kadın cilt kırışma ve sarkmalarını olabildiğince ertelemek ve geç yaşlanmak ister. En çok yaşlanmayla ilgili olan kolajen üretimini vücudumuzda devam ettirebilirsek, kırışıklıklar ve sarkmalar da o derece ötelenmiş olur.

Vücudumuzda Kolajen üretimini Artırmak İçin Öneriler:

Beslenme önerileri: Yaban mersini, avokado, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı renkli meyve ve sebzelerden bolca beslenilmeli. A ve C vitamini, omega-3 açısından zengin gıdalar tüketilmeli. Geleneksel yöntemlerle hazırlanmış kemik suları yemeklerde bolca kullanılmalı.  Sigaradan uzak durulmalı. Dengeli beslenilmeli.

Yaşam tarzı önerileri: Kaliteli bir uyku uyunmalı. Bunun için ilgili öneriler içeren yazımıza göz atabilirsiniz.   İyi ve yeterli şekilde uyku dinlenmemiz ve vücudumuzda kolajen üretiminin sorunsuz sağlanması için çok önemli.  Hareketsizlik de bu konunun düşmanlarından. Düzenli egzersiz, yürüyüş de hayatımızın günlük rutinine dahil edilmeli.  Kolajen üretimi için cildimizi güneşin zararlı ışınlarından korumalı ve yaz kış güneş kremi kullanmadan dışarıya çıkmamalıyız.

Takviyeler: Kolajen takviyelerine son günlerde gündemde sıkça yer veriliyor. Bu takviyeler krem, kapsül gibi formlar içerebiliyor. Bunlar doktorumuza danışılmadan kullanılmamalı ve etkileri, yan etkileri araştırılmalı.

 

İdeal iş yeri denilince aklınıza ne geliyor? Çoğu insanın zorlayıcı hayat şartları sebebiyle “ideal” tanımı dolgun bir maaş iken, çalıştığınız iş yerinde artık önem verilmesi gereken ve sizi şevkle işinize adapte eden başka özellikler de olmalı. Aksi takdirde yalnızca maaş alabilmek için işe giden mutsuz bireylerden olmanız kaçınılmaz sondur. İşte gününüzün yarısını geçireceğiniz iş yerinizi seçerken önem vermeniz gereken kriterler:

  • Kariyer İmkanı: 10 sene daha aynı iş yerinde emek verdiğinizde hala aynı pozisyonda mı olacaksınız? Size sunulan kariyer imkanları, oluşabilecek boş pozisyonlar hangileri? Durduğunuz yerde saymak mı, yoksa sürekli ilerleyebileceğiniz, önünüzün açık olduğu iş yerleri mi tercihiniz? Kendinizi aşmanıza yardımcı olacak iş yerlerinin ortak özelliğidir kariyer haritaları.
  • Eğitim: Dikkat etmeniz gereken önemli noktalardan biri de bir iş yerinde ne kadar kendinizi eğitebileceğiniz. Devamlı aynı işi yapıyorsanız, aynı bilgileri kullanıyor ve aynı insanlarla çalışıyorsanız yerinizde saymanız kaçınılmaz. Bu iş yeri size ne kazandırıyor, mesleki anlamda ne öğretiyor? Elbette çeşitli kurslara giderek de eğitim alabilirsiniz ama en iyi eğitimin tecrübe ederek alınacağını unutmamakta fayda var.
  • Yasal Haklar: 2020 yılında olmamıza rağmen hala pek çok iş yerinin yasal haklara önem vermediğini ne yazık ki duyuyoruz. Bugün önemsiz gibi duran sigorta priminiz işten çıkarılma, emeklilik, iş göremezlik raporu gibi durumlarda en önemli konu haline geliveriyor. Fazla mesai ücreti, sigorta primi, yıllık izin hakkı gibi pek çok yasal hakkınızın korunduğu bir yer, aynı zamanda size saygı duyan bir iş yeri demektir.
  • Yan Haklar: Her iş yerinde var olmasa da yan haklar da etkileyici konulardan. Kurumsal firmaların, başlangıç aşamasında maaş bütçesini düşük tutarak yan hakları arttırdığını duyarız. Sebebi kişinin daha iyi şartlarda yaşamasına olanak sunmaktır. İyi bir özel sağlık sigortası, işe kolay gelip gitmenizi sağlamak üzere servis imkanı ve daha pek çok önemli yan hak iş yeri seçimini etkileyen unsurlardandır.
  • Şirket Kültürü : Her şirketin bir çalışan yapısı, işveren yapısı ve kendine has kültürü vardır. Şirket kültürünün sizinle bağdaşması kendinizi oraya ait hissetmeniz ve rahat çalışmanız için çok önemlidir. Aksi takdirde diken üzerinde gibi olabilir ve kendinizi iş ortamınıza adapte edemeyebilirsiniz.
  • Değer Verme: Her insan değerli olduğunu hissetmek ister. Değerli olduğunu hissetme iş yeri bağlılığını ve şevkle çalışmayı arttıran önemli bir konudur. Size değer veren bir iş yerinde siz de daha mutlu çalışarak daha verimli olacaksınızdır. İş yeri seçiminde bazen değerli hissetme, maddi kazancın bile ötesi geçebilir.

Herkesin öne çıkan maddeleri farklı olduğuna göre, sizin işyeri seçiminde kriterleriniz neler?