Yazar

womanlogy

Yazılar

Her dönemin olmazsa olmazı jeanlerde bu sezon mom jean ve balon jean modelleri  bayrağı önde taşıyor. Bu iki model 80’ler ve 90’ları adeta şimdilerde bize geri getirdi! Yazın kavurucu sıcaklarında vücuda yapışmayan bu iki salaş modeli mercek altına alıyoruz.

Balon Jean : 80’li yıllarda annelerimizin dolaplarına giren balon jeanler şimdi bizim dolaplarımıza yerleşti bile. İster topuklu ayakkabı ister sandalet ile gönlünüze göre kombinlemek elbette serbest!

Balon Jean’e topuklu ayakkabı vurgusu / Marka : Levi’s
Kemeri Bağcıklı Balon Jean / Marka : Bershka

Mom Jean : 90’lı yılların son dönemlerinin retro görüntüsünü yeniden gün yüzüne çıkaran mom jeanler sizleri adından yalnızca annelere özel olduğu yanılgısına düşürmesin!  Yüksek bel ve rahatlığın yadsınamayacağı bu modelde sadece kot değil aynı zamanda zevkinize göre kumaş veya keten seçenekleri de tercih edilebilir.

Sezonun bir diğer trendi bağcıklı topuklu sandaletler ile şıklığını koruyan Mom Jean / Marka: Stradivarius

 

Kontrast Detaylı , Belden Kuşaklı Mom Jean / Marka : Bershka

Bebeğinizle geçen keyif  dolu 6 ayın ardından ek gıdaya geçiş dönemi geldiyse, artık bebeğiniz yeni tatlar için hazır kabul edilir ve bu aydan itibaren beslenme konusunda yeni bir macera başladı demektir. Peki bu yeni süreçte nelere dikkat edilmeli ve hangi püf noktalar göz önünde tutulmalıdır?

  • 6. aydan önce ek gıda vermek bazı problemleri de beraberinde getirmektedir. Pek çok doktor ek gıda için acele edildiğinde alerji, hazımsızlık, kabızlık, gaz ve ilerideki dönemlerde şişmanlık sorununun yaşandığını belirtmektedir. Bu sebeplerden dolayı ek gıda için acele etmemeli ve bebeğinizi zorlamamalısınız.
  • Ek gıdaya geçişte geç kalındığında ise ; büyüme geriliği, vitamin ve mineral eksiklikleri, ayına göre bebeğinizin kilosunda düşüklük, bağışıklık sisteminde azalma, ishal söz konusu olabileceğinden dolayı geç kalınmaması da gereklidir.
  • Katı gıdaya geçerken 3 gün kuralı bebeğinizin alerjik reaksiyonu olup olmadığı konusunda size yol gösterecektir.  Yani bebeğinize yeni bir gıda verdikten sonraki 3 gün farklı bir gıda vermemeniz bebeğinizin verdiğiniz yeni gıdaya alerjisi olup olmadığını belli edecektir.
  • Bal, yeşil erik, inek sütü, tuz ve baharatlar ilk 1 yıl bebeğinize verilmemelidir.  Çilek , domates, böğürtlen, kavun gibi bazı meyveler de alerjik riski yüksek olduğundan acele edilmemeli ve öncelikle az verilip alerji durumu kontrol edilmelidir.
  • Bebeğinizin istemediği bir besini bir süre vermeyip daha sonra açken yeniden vermeyi deneyiniz. Eğer yine istemezse ısrarcı olmayınız ve 2-3 ay sonra yeniden deneyiniz.
  • Bebeğinize verdiğiniz her besinin taze olmasına özen gösteriniz. Besinleri önceden hazırlayıp, sık sık ısıtmamaya dikkat ediniz.
  • Vereceğiniz besinleri blender ile ezmek yerine çatalla ezmeniz bebeğinizin katı gıdaya daha kolay adapte olmasını sağlayacaktır.
  • Bebeğinize 6. ve 7. aylarda yumuşak ve ezilmiş besinleri, 8. ay ile 12. ay arasında pütürlü ve püre kıvamındaki besinleri, 12. aydan sonra ise kolay çiğnenebilen besinleri verebilirsiniz.

Ek besinlere başlamanın en önemli nedeni artık anne sütünün gelişim açısından tek başına yeterli olmadığıdır. Ancak bu anne sütünün artık önemsiz olduğu anlamına asla gelmez çünkü bebeğiniz hala enerji , protein ve mineral ihtiyacının çoğunu anne sütünden alacaktır. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü’nün de belirttiği gibi en az 2 yıl  bebeğinize anne sütü vermeniz önerilmektedir.

İnsan Kaynakları Departmanı, işveren ve işçi arasındaki adeta köprü olma misyonu ile  iş dünyasının yükselen yıldızları arasında yer almaya devam ediyor.Kadınların iş dünyasındaki yeri, pandemi sürecinde işten çıkarılma ve daha pek çok konuda bize tecrübeleri ve görüşleriyle içtenlikle rehberlik yapan İnsan Kaynakları Profesyoneli Levent Sevim ile samimi sohbetimiz okunmak için sizi sabırsızlıkla bekliyor:

1- Levent Bey merhaba, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Rize’de kah ağaç tepelerinde kah çamurlarda inek tavuk ve doğa ile iç içe geçen bir çocukluğum oldu. Orada doğdum, Karadeniz’de genç olmak pek çok yönden çılgın bir durumdur. Lisede iken çalışmaya başladım. Genel olarak fazlasıyla enerjik biriyim ve onu hiç kaybetmedim. Bu yönümü yeni şeyler öğrenmek ve keşfetmek için de kullanıyorum. Yeni bir şey öğrenmek beni heyecanlandırıyor, insanların hayatlarına dokunmayı seviyorum. İş başarısının tek başına hiç bir anlamının olduğunu düşünmüyorum, hayatımızda başka başarılar da olmalı. İyi bir insan, vatandaş, dost, eş, evlat ya da ana baba olabilmek gibi. Başarının yanında huzurun da benim için çok önemi var. Anlatmakla biter mi insanın kendisini? Uzun lafın kısası ve çevremden aldığım geri dönüşler itibari ile planlı, düzenli, çok yönlü, enerjik, dostluğa önem veren, esprili ve iz bırakan biriyim.

2- Birden fazla işle ilgilenen çok yönlü birisiniz. şuanda tam olarak hangi işlerle meşgulsünüz? Geçmişte hangi sektörlerde görev aldınız?

İş veren ve iş arayanların hayatlarına dokunuyorum. Yani iş verenlerin mavi, gri ve beyaz yaka takım arkadaşları arayışlarında outsourcing hizmet sunuyorum. Aynı zamanda iş arayan adaylarla da yoğun bir mülakat sürecimiz oluyor tabi. İşimiz çok hareketli ve çok renkli. Bununla beraber verdiğim kariyer eğitimleri ile adaylara ışık oluyorum.
Halen bir radyoda kültür sanat programında sunuculuk yapıyorum. Yaptığım bir başka iş de iş değiştirmek isteyen ya da iş arayan kişilere ve yahut kariyerlerinin başında olan üniversite öğrencilerine danışmanlık yapmak. Sosyal medya üzerinden insanlar bana ulaşıyor ve sorunların üstesinden birlikte geliyoruz. Bazen de davetler alıyorum ve gençlerle okullarda söyleşi ya da seminerlerimiz oluyor. Onlardan çok şey öğreniyorum. Size söylemeden edemeyeceğim; harika bir gençlik geliyor. KOSGEB danışmanlık ve rehberlikle beraber bir sanatçımızın halkla ilişkiler ve basın danışmanlığını da üstleniyorum.
Geçmişte sağlık, perakende, medya, eğitim ve enerji sektörlerinde yer aldım. İnanılmaz tecrübelerim oldu sadece iyi olan değil kötü olanlara da sımsıkı sarıldım çünkü onlar benim yaklaşık 20 yıllık kilometre taşlarım ve emeklerim.

3-Göreviniz icabı işverenle işçiyi bir araya getiren bir misyonunuz var. İşe alım süreçlerinde kadın adaylara karşı pozitif veya negatif ayrımcılık ile karşılaşıyor musunuz?

Harika bir soru, teşekkür ederim. Benim de üzerinde sıklıkla durduğum bir konu genel olarak pozitif ayrımcılık yapılıyor, fakat maalesef bir kısım firma azınlık olsa da negatif ayrımcılık yapıyor. Pozitif , ayrımcılıktan bahsedecek olursak şirketler kadın istihdamını arttırmak için kreş yardımları, esnek çalışma modelleri sunuyor. Bir çok şirket kadın istihdamını artırmak için farklı aktiviteler ve işe alım süreçlerinde etkili yöntemler uyguluyor. Devlet olarak kadın istihdamı ile ilgili bir çok çalışmalar gündemde. Sendikalar ve sivil toplum kuruluşları kadını iş hayatına daha da katabilmek için çalışmalar yapıyor. Fakat maalesef yeterli olmuyor çünkü hala pozitif ayrımcılığın iş alanındaki fırsatlar ve sonuçlar üzerinde ne kadar etkisi olması gerektiğini tartışıyoruz.
Negatif ayrımcılık yapan firmaların, işe alımlarında kadın adayların yetenekleri ne kadar uygun olursa olsun, ön yargıları dahilinde hareket etmeleri sıklıkla görünmekte. Kadın bence dünyayı güzelleştirir, iş ne kadar kimyasına aykırı olursa olsun yine de o işi yapmakla kalmaz güzelleştirir de. Kadınlarımız çok güçlü ve azimli. Uzun lafın kısası bence: Aynası iştir kişinin, cinsiyetine bakılmaz!

4-Sizce kadınların iş hayatında yükselmelerinde en büyük engel nedir?

Kadınlarımız genel olarak, hem iş hem de ev sorumluluğunu üstleniyorlar. İkiye bölünen birey doğal olarak daha çok yoruluyor ve kendi iç dünyalarında kariyer yolcuğunu yavaşlatabiliyor. Evin de sorumluluğunu  üstlenen kadın evdeki diğer bireylerden yeterli desteği alamayınca ya iş hayatında yalnızca var olmakla yetiniyor, ya kariyerinde yükselme planlarını hayatından çıkarıyor ya da maddi bir zorunluluk yoksa çalışmamayı tercih ediyor.

İkinci bir neden de toplumsal ön yargıların olması. Geçmişten bu yana “bulaşık yıka, ev süpür, yemek yap” tecrübesi ile yetişen bir kadın kendi bakış açısını da değiştirmekle meşgul oluyor. Bu da ruhsal olarak bir savaşın içerisine çekiyor kadınlarımızı. Aslında hem kendi bakış açılarını hem de toplumun bakış açısını değiştirmek zorunda kalıyor.

Üçüncü bir neden ise: Bazı kadın yöneticilerin astlarındaki kadınların kariyerini tam anlamıyla desteklememesi. Yani Kraliçe Arı  sendromu. Tepe yönetimde görülen ‘tek kadın’ olmanın bir başarı ve ayrıcalık göstergesi olduğu inancıdır. Elbette bu yanlış bir inanıştır çünkü başarı bir ekip işidir.

Bir diğer neden ise Cam Tavan (Glass Ceiling) benzetmesi : Özellikle kadınların iş yerlerinde maruz kaldıkları ayrımcılık sebebiyle, kariyerlerinde yükselmelerinin engellenmesi. Bazı firmalar kadınların yöneticiliği söz konusu olduğunda “Evlilik ya da annelik çok çalışmaya ya da seyahat etmeye engel olabilir” ön yargısını ne yazık ki zihinlerinden atamıyorlar.

5-Kadın çalışanlar daha çok hangi sektörde hangi pozisyonlarda çalışmak istiyorlar?

Kadınlarımız geleceği olan bir meslek ve gelişime açık bir sektör olması sebebi ile ilk olarak teknoloji sektöründe çalışmak istiyorlar. İkinci olarak da hava yolu ulaştırma sektörü diyebiliriz. Hava yolu sektörünün sunduğu maddi manevi imkanlar ve dinamik olması kadınlarımızın tercihlerini etkiliyor. Üçüncü olarak da sıralamada renkli dünyası ve sağlayacağı düşünülen tanınmışlık duygusu ile medya sektörü yer alıyor. Sağladığı güvence ve ev iş yaşam dengesinin sağlıklı kurulacağı düşüncesi ile de dördüncü sırada eğitim sektörü yer almakta. Mesai saatlerinde fazla efor gerektirmediği ve çok riskli olmadığı düşüncesi ile biraz da günümüzde popüler görünmesi sebebi ile sıralamayı halkla ilişkiler ve spor sektörleri devam ettiriyor. Kadınlarımız yine popüler kültürün bir yansıması olarak kozmetik, aktivite koordinatörlüğü ve moda sektörlerinde çalışmayı tercih etmektedirler. Pozisyon olarak genellikle asistan, sekreter, uzman, sorumlu şef ya da masa başı bir pozisyonda olmak istiyorlar.

6- Covid-19 sebebiyle pandemide işten çıkarmalar sık karşılaşılan durumlardan oldu. Ne yazık ki pek çok kişi bu dönemde bu sorunla karşı karşıya. Peki siz bir uzman olarak konuyu aydınlatabilir misiniz? Mesela  koronavirüs sebebiyle işten çıkarılan kişilerin hakları nelerdir?

Koronavirüs döneminde sistem aynı şekilde devam edemiyor maalesef ve dolayısı ile dürüstlük ilkesine dayanarak korona tarafları etkilemiyorsa sözleşme gerekleri yerine getirilmelidir.
Pandemi nedeni ile iş veren tarafından iş akdi feshi haklı sebeple fesih teşkil etmez. Çünkü bu zorunlu bir sebeptir işçiden kaynaklanan bir sebep değildir. Dolayısı ile işçi kıdem ihbar gibi diğer tüm haklarını alabilir lakin zorlayıcı sebebin ( sokağa çıkma yasağı vb.) bir haftadan uzun sürmesi halinde, işveren çalışanların iş sözleşmelerini haklı sebeple feshetme yetkisine sahiptir. Bu durumda işveren ihbar tazminatını ödemeyecektir sadece kıdem tazminatını ödemekle yükümlüdür. Aynı zamanda Korona sebebi işveren tarafından iş akdi feshedilmişse işçi tarafından iş mahkemesine gidebilir, haklarını arayabilir.
İş veren iş yapamıyorsa ve işçilerini ücretsiz izne çıkarmak zorunda kalıyorsa bu da ancak karşılıklı anlaşma sağlanmasıyla mümkün olur yani işçinin rızası alınarak karşılıklı anlaşma sağlanır. İşveren işçilerinin ücretsiz izin kullanmalarını yazılı olarak talep etmek zorundadır ve işçi de bu talebi yazılı olarak onaylayabilir ya da reddedebilir. İşçi ücretsiz izinle ilgili bir baskı ile karşı karşıya kalıyorsa yani bir dayatma söz konusu ise işçi haklı sebeple iş akdini feshedebilir ve yine işçilik alacaklarını ihbar tazminatı haricinde alabilir. İşten atma tehdidi ile işçilere imzalatılan ücretsiz izin talep dilekçelerinin veya formlarının bir geçerliliği yoktur. İşverenin, onayı olmadan tek taraflı olarak işçiyi izne çıkartması tek taraflı işlem olduğundan, işçi işten ayrılarak, kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanacağı gibi, işe iade davası da açabilecektir.
Çalışan işsizlikle karşı karşıya kaldı ise avukata ayıracak bir bütçesi yoksa adli yardım mekanizmasını işçilik alacakları ile ilgili kullanabilir ya da ara buluculuk istemine başvurabilir ve buradaki süreçler tamamlanınca dava açabilir. Elbette işçi dava açmadan bir avukatlık danışmanlığı alması sağlıklı olacaktır. Adli yardımla ilgili işçinin gerekli şartları taşıması gerekmektedir. Örneğin fakirlik belgesinin muhtarlıklardan alınması gibi.

7-Detaylı aydınlatmanız için çok teşekkür ederiz. Pek çok kişinin bu konuda size edeceği teşekkürü biz onların adına iletelim çünkü çok önemli bilgiler paylaştınız az önce bizlerle. Peki genel olarak, pandemiden bağımsızca, konuşursak sizce iş değiştirmek isteyen biri için en doğru zaman ne zamandır? Hangi etkenler yeni iş aramak için geçerli sebeplerdir?

İş değiştirmenin bir zaman dilimi olmalı mı? Sıklıkla duyduğumuz 2,5 yıldan sonra mutlaka iş değiştirin yönünde. Bence bunun cevabı kişiden kişiye dönemden döneme, koşuldan koşula değişebilir. Fakat yaptığım mülakatlar sonucunda anlaşılıyor ki çalışanların büyük bir bölümü mesleki tatminsizlik ve güven duygusunun ya da aidiyet duygusunun kaybolmaya başladığı zamanlarda iş değiştiriyor. Peki doğru olan ne ve hangi durumda iş değiştirmeliyiz? Aslında bu sorunun cevabı; adaylar  daha uygun bir iş bulduklarında iş değiştirebilir. Sektörel anlamda bir sorun yoktur ama şirketin gidişatı kötüdür iflas verdi verecek, ya da şirketi durumu iyi ama sizin durumunuz iyi değildir. Yaptığınız iş performansı sonucunda pozitif geri bildirimler uzun zamandır alamıyorsanız ya da yönetici veyahut arkadaşlarınızla ilgili iletişiminiz kopma seviyesine gelmişse bu durumda yöneticilerinizle konuşmayı tercih etmelisiniz eğer düzelme yok ve durum daha da kötüye gidiyorsa iş değiştirmek için sağlam bir nedeniniz vardır. Daha fazla kazanmaya ihtiyacınız olduğunda, iş tatminsizliği oluşmuşsa, kendinizi geliştirmek ve başka işler öğrenmek istiyorsanız, piyasada sizin gibi insanlara ihtiyaç varsa ve hayalinizdeki iş tekliflerini alıyorsanız, kariyer hedeflerinize çalıştığınız kurumda olumlu yanıt alamıyorsanız, mevcut maaşınız piyasa dengesinin altındaysa, kurum kültürü sizin değerlerinizle örtüşmüyorsa, işinizi yaparken keyif alamıyorsanız, o zaman şartlarınızı kendiniz değerlendirecek ve uygun zamanı kendiniz belirleyeceksiniz.
İş aramaktan korkmamalı ama bunu doğru zamanda doğru cevaplarla yapmalı. Bir maceranın peşinden koşmak için durduk yere teklif almadan iş değiştireceğim diye işten ayrılmamak gerekiyor. Doğru teklifle karşılaştığınızda ise iş değiştirmekten korkmayın. Uzun süreler bir yerde çalışmak hem adayları çalıştıkları kuruma bağımlı hale getiriyor hem de kişileri piyasadaki gelişmelerden uzaklaştırıyor. Diyorum ya iş değiştirmekten korkmayın, iş değiştirmek bir sanattır ama unutulmamalı ki gelen de gideni aratır, o yüzden siz siz olun iş değiştirirken dikkatli olun…

8- Son zamanlarda yeni nesil tarafından mesleğinize olan istek artmakta. İnsan kaynaklarında çalışmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?

Danışmanlık görüşmelerimde insan kaynaklarını isteyen kişilere neden insan kaynakları dediğimde “insanlarla iletişimim ve ilişkilerim çok iyi” ya da “halkla ilişkilerim benim çok iyidir” diyor. Her ne iş olursa olsun zaten iletişim çok önemli ama insan kaynakları sadece iletişim bazlı bir alan değil. Dolayısı ile insan kaynaklarında kariyer yapmak isteyen müstakbel meslektaşlarımıza öncelikle bu uzmanlık alanı ile ilgili bir araştırma yapmalarını tavsiye ederim. İnsan kaynakları organizasyon ile iş gücü arasında mantıklı ve makul bir iletişim kurarken iş hukuku, finans, muhasebe gibi diğer alanlardan da yardım alır. Bu sebeple insan kaynaklarının fonksiyonları da kendi içinde ayrılmakta. Bir araştırma yaptıktan sonra bu fonksiyonların hangisine yakın olduğunu tespit etsinler ve o konuyla ilgili mutlaka bir eğitim alsınlar. Bu alanla ilgili sertifikalarınızı çoğaltın, çevrenizdeki insan kaynakları profesyonelleri ile görüşün ve meslekle ilgili varsa dernekleri araştırıp etkinliklerine katılın, ayrıca sosyal medya üzerinden insan kaynakları profesyonelleri ile iletişim kurun. İnsan kaynakları ile ilgili zaman ve gerekiyorsa eğitim için bütçe ayırın. Meslekle ilgili kullanılabilecek programları araştırıp öğrenmeye çalışmaları da önemli. Sonrasında bir yerden başlamak adına işin mutfağından ya da temelinden başlasınlar. Her zaman söylerim insan kaynakları danışmanlık firmaları kısa vadeli olarak iyi bir başlangıç olacaktır. Çalışıyorsanız yukarıdaki bir çok şeyi yapmışsanız insan kaynakları ile ilgili hedefinizin olduğunu yöneticinizle paylaşmanız kestirme yol olacaktır.

10- Son olarak sizin yakın ve uzak gelecekteki kariyer hedefiniz nedir?

Kısa vadede alanımla ilgili deneyimlerimi paylaşabileceğim bir kitap yazmak istiyorum. Uzun vadede ise insan kaynakları ile ilgili bir eğitim kurumu açmak istiyorum.

Korona virüs (Covid-19)  salgınının tüm dünyayı etkisi altına almasıyla hepimiz uzun bir süredir evdeyiz. Bir çok kişi evde ne yapabilirim diye düşünerek önce tamir işlerine ve evi düzenleyip toparlamaya, fazlalıklardan kurtulmaya girişti.  Bu sırada yeni akımlar yükseldi örneğin minimalizm . Hem ev yaşantımız hem de ruhen sadeleşmeye yöneldik. Minimalizm hakkında detaylı bilgi edinmek için Sade, Ferah ve Özgür Akım : Minimalizm adlı yazımızı okuyabilirsiniz.

Bir çoğumuz önce soluğu mutfakta aldı. Kallavi kahvaltıları, denenen yeni tarifleri, en çok da ekmek ve hamur işi yapmayı sevdik. Ekşi mayalar hazırlandı, ramazan ayı da pandemi sürecine denk gelince pide bile yapıldı.

Kimimiz bir sonraki kış için kazaklar, atkılar örmeye daha nisan ayından başladık. Kimimiz raflarda bekleyen kitapları bir solukta okuduk bitirdik. Bu sürecin olumsuz çok etkisi oldu fakat kendimizi toparlamamız, aile ilişkilerini geliştirmemiz ve kendimize, hobilerimize zaman ayırabilmemiz için de olumlu çok etkisi oldu.  3 aylık sürecin sonunda hobileri de neredeyse tükettik. İşte vaktinizi keyifli geçirmenizi sağlayan bir yandan da dikkat toplama, sorunlardan uzaklaşma ve sonucunda elle tutulur keyifli sanat eserlerine ulaşmanızı sağlayacak yeni hobi önerileri:

  • Marcel kristal taş mozaik tablo yapımı: 2 mm ölçüsündeki yüzlerce kare kristal taştan bir tablo yaptığınızı hayal edin.  İnternet ortamında web siteleri mevcut. (www.marcelsanat.com) Kendi zevkinize ve tarzınıza göre bir tablo beğenebilir ve minik minik yapmaya başlayabilirsiniz.

  • Yetişkinler için kum boyama: Bu aktiviteyi varsa çocuklarınız ile beraber de keyifle yapabilirsiniz. Kum boyama hayatımıza daha çok çocuklar için girmiş olsa da yetişkinlere özel setler de üretildi. Her rengin binbir farklı tonu ile dilediğiniz tabloyu renkli kumlar ile boyayıp dokulu sanat eserleri elde etmeniz mümkün.  Bulabileceğiniz yer: Red Castle Sand Art

  • Sayılarla Boyama:  Her zaman hayranlık duyduğunuz tabloları artık kendiniz de yapabilirsiniz. Özel olarak hazırlanmış ve parçalara bölünmüş tabloda, sayılarla işaretlenmiş yerleri aynı sayı koduyla hazırlanmış boyalar ile boyuyorsunuz ve ortaya en sevdiğiniz tablo çıkıyor. Bulabileceğiniz yer:  www.wombhobby.com

  • Filografi geri döndü: Bir dönem çok popüler olan ve annelerimizin çeyizlerini süsleyen filografi eserleri bu dönem yine ilgi odağı. Çivi sanatı da denilen ahşap bir plakanın üzerine belli bir şekli oluşturmak üzere çakılan çiviler ve üzerinden geçirilen tel veya ipler ile yapılıyor. Kumtoys bununla ilgili yeni bir set hazırladı. Ulaşmak isteyenler Filografi Sanatı ismi ile çeşitli alış veriş sitelerinden bulabilir.

  • Ev bahçeciliği: Çoğu kişi havaların ısınması ve ekim dikim zamanının gelmesi ile evde de olsa saksıları değerlendirmeye, balkonları doldurmaya başladı. Siz de evdeki saksılarınızı, kaplarınızı kendi meyve sebzenizi yetiştirmek ve ailece keyifli bir süreç yaşamak için kullanabilirsiniz. Ev bahçeciliğine meraklıysanız; “Evde yetiştirebileceğiniz bitkiler” adlı yazımıza göz atabilirsiniz.

Pandemi sürecinin bize bıraktığı olumlu izlerden biri, hobilerimize geri dönmemiz oldu. Hayatımızın bundan sonraki dönemlerinde de bu hobilerle çeşitli eserler üretebilir, sevdiklerimizle paylaşabiliriz.

 

 

 

Evlilik bir ip üzerinde yürümeye benzer çoğu zaman. Çok kızabilirsiniz, çok üzülebilirsiniz, çok sevinebilirsiniz veya çok gülebilirsiniz. Ama dengeyi kuramadığınızda ipten düşersiniz.

Dengeyi bozmamak içinse aşağıdaki sizler için hazırlanmış evlilikten soğutan davranışlara göz atmanız dileriz ki işinize yarar.

  • Asla yalan söylemeyin : Söylenilen ufak bir yalan, kurulan pek çok samimiyeti silip süpürebilir. Yalan söylemeniz karşınızdakini aptal yerine koymanızı ve saygı duymamanızı gösterir aynı zamanda. Size yeniden güvenmesi, ona yeniden saygı duyduğunuzu hissetmesi yıllar alabilir veya yıllar bile kar etmeyebilir. İlişkinizin korkması sizi endişelendiriyorsa, yalanı aranıza sokmayın.
  • Sürekli şikayet etmeyin : Sinirlenmiş ve gerilmiş olabilirsiniz.Doğal olarak içinizdekileri dökmek istiyorsunuz. Ancak rutine dönüştüğünde bunun bir çözüm olmadığını bilin. Bu yüzden her gün bir miktar dırdır etmek yerine, şahsi veya evlilikle ilgili sorunlarınızı kökten çözmeye odaklanın. Hangi insan, devamlı söylenen ve huzur bozan biriyle birlikte olmak ister ki? Herkesin hayali huzurlu bir yuva değil midir?
  • Küçümsemeyin : Eşinizi asla küçümsemeyin. Sizin gibi onun da bir gururu var ve siz küçümsedikçe karşınızda özgüveni düşmüş bir insan bulacaksınız. Bu yeni oluşturduğunuz insan, sizi de onu da evlilikten soğutan biri olarak karşınıza çıkacak ilerleyen zamanlarda. Eksikleri olsa da eksiklerini tamamlaması için kendisine her zaman destek olun.
  • Saygısızlaşmayın : Ne olursa olsun eşinize ve evliliğinize duyduğunuz saygınızdan ödün vermeyin. Saygı ilişkilerdeki en önemli bağlardan biridir. Saygısızca davranışlarınız sizin de değerinizi azaltır, ilişkinizin de.
  • Değer verin ve verdiğiniz değeri gösterin : Pek çok insan değer verdiğini söyler ancak davranışlarıyla verdiği değeri gösteremez. Verdiğiniz değeri karşı tarafa açıkça hissettirmekten çekinmeyin. Güzel bir söz veya ince bir jest onu da sizi de mutlu edecektir. Sevgi paylaştıkça çoğalır.
  • Paranoya Yapmayın  : Eşiniz geç geldiğinde aklınızda hep aldatılma korkusu mu oluşuyor? Size bir şeyler anlattığında söylediklerinden şüphe mi ediyorsunuz? Hayat böyle paranoyalarla geçmez. Bu düşüncelerinizle yüzleşin ve onlardan derhal kurtulun! Bunlar sizi yalnızca evlilikten soğutur o kadar.
  • Bakımsızlaşmayın :Evlendikten sonra kadınlar da erkekler de kendilerini bir miktar salıverirler ancak  hiç kimse bakımsız bir eşi olmasını istemez. Artık evlenmiş olmanız birbirinizden soğumayacağınız anlamına gelmiyor. Kendinize bakmadığınızda, kendinizle ilgilenmediğinizde eşiniz de sizinle ilgilenmek istemezse şaşırmayın deriz.
  • Ailesi hakkında kötü konuşmayın :  Herkes ailesine önem verir ki bazı insanlar için ailesi bir yana , dünya bir yanadır. Size düşen ise, eşinizin ailesini sevmeseniz bile onlarla iyi geçinmek ve saygıyı korumaktır. Şöyle bir etrafınıza bakın, eşinin ailesini sürekli şikayet edip, kötüleyerek başarıya ulaşan kaç insan var ki?

         Evlilikleri soğutan en önemli faktör ise, şüphesiz ki sevgisizliktir. Sevginizin hiç eksilmediği musmutlu bir evlilik sizin olsun 🙂

Salgın hastalığın tüm dünyayı etkisi altına almasıyla hayatımız pek çok anlamda değişti. Günlük rutinlerimiz bozulurken, beslenme alışkanlıklarımızdan, uyku düzenimize, işe gidiş geliş düzenimizden sosyal hayatımıza kadar pek çok konu olumsuz olarak etkilendi. Bu yeni ve farklı süreç çocuklarımızı da büyük oranda etkiledi. Çocuklar hatta bebekler dahi bir şeylerin ters gittiğinin farkındalar. 

Çoğu çocuk yaşı itibari ile hastalığı ve getirdiği sonuçları somut algısı olmadığı için anlamlandıramıyor. Bir çoğu ölüm kavramı ile henüz tanışmadı. Yok olmak, risk, bulaşmak, havadaki görünmeyen mikroplar gibi hastalığa dair bir çok kavram onlar için anlaması çok zor soyut kelimeler. Bu hastalığın aşılması ve en azından yavaşlatılması için ise çocuklar dahil el birliği ile çalışmalı ve önlemleri uygulamalıyız. 

Anne neden hep evdeyiz? Okullar ne zaman açılacak? Arkadaşlarım neden bize gelmiyor?  Neden beni parka götürmüyorsunuz?

Bu sorular ve benzerlerini bir çok ebeveyn konuşmayı öğrenmiş çocuklarından gün içinde sıkça duyuyorlar.  Onlara, süreç yaşlarına uygun  bir şekilde anlatılmalı ve sadece bizim değil tüm insanların dikkat etmesi gereken bir dönemden geçtiğimiz hissettirilmeli. 

Hastalık hakkında anlayabileceğinden fazla bilgi yüklemesi yapılmamalı. Karmaşık gelen bu durum onların daha da korkmasına sebep olacaktır.  Anlayabileceği kelimelerle, yüzeysel ve yalnızca sordukları sorunun cevabını (fazlasını değil) verecek şekilde konuşmalıyız.

Bu süreçte anne ve babalar ne kadar soğukkanlı ve bilinçli olursa çocuklar da o kadar sakin kalabilecek. Güvende ve her şeyin yolunda olup olmadığını yalnızca bize bakarak anlayabilen bu çocuklar karşısında sakin ve emin durmalıyız. Bunu yapmakta zorlananlar evde keyifli vakit geçirmek ve rahatlamak için mutlaka kendilerine zaman  ayırmalılar.  

Çocuğa anlatılması gereken en önemli şey, bu sürecin geçici olduğu. Bir gün her şey normale dönecek. Bu hastalığın tedavisi, aşıları bulanacak. Parkların, okulların varsa gittiği oyun grubu, çocuk kafelerinin yeniden açılacağını fakat bir süre evde kalmamız gerektiği anlatılmalı. Bu sürede anneanne, dede, babaanne, teyze, dayı vb. varsa kuzenleri ve arkadaşları (tek tek isimleri sayılarak) onların da evde olduğu söylenmeli. Mümkünse internet üzerinden bu kişiler ile görüntülü görüştürülmeli ve bu kişiler de evde olduklarını söylemeli. Çocuklar öncelikle bu durumun yalnızca kendilerine özel bir kural olmadığını anlamalı. Aksi halde bir çok çocuk yaptıklarından dolayı bunu bir ceza olarak veya kendileri yüzünden böyle bir şey olduğunu düşünebiliyor. 

Evde olmanın sebebi ise; dünyadaki bir çok insanı aynı anda hasta eden yaramaz bir hastalık var, bu hastalık öksürünce, bazen çok yakın durunca hemen bulaşabiliyor. Biz de hasta olmamak için veya hasta olursak başkalarına bulaştırmamak için evdeyiz. Hepimiz aynı anda hasta olursak hastaneler dolar taşar, o zaman doktor amca ve teyzeler çok zorlanır. Onlar da rahat çalışsın herkesi tedavi edebilsin diye en iyisi evde duralım ve bol bol oyun oynayalım diyerek süreç anlatılabilir. 

Bu süreçte evin her yerinde bol bol oyun oynanmalı. Hepimiz kabul ederiz ki; bu sürecin bize getirdiği çok kayıp oldu fakat durumun bazı olumlu  etkileri de oldu. Evde olup dinlenebilmek, hobilere vakit ayırmak, çocuklarımızla daha çok vakit geçirebilmek, kendimizi dinleyebilmek gibi. Olumlu yönleri gün içinde mutlaka olabildiğince yaşamalıyız. Çocukların en sevdiği şey hiç şüphesiz oyun oynamak hem de ebeveynleri ile. Gün içinde onunla doya doya oynadığımızda dışarıdaki hayatın endişelerini çok düşünmeyeceklerdir. Onlar (sadece pandemi sürecinde değil her zaman) anne ve babam beni görsün, bana zaman ayırsın, benimle oynuyorlar demek ki beni seviyorlar şeklinde düşünüyorlar. Bunun hakkını vermek ve sürecin negatifliğini gidermek için kısa vakitlerde de olsa onları oyuna doyurmalıyız. 

Hastalık ve korunma yolları hakkında yaşlarına uygun bilgi de verilmeli. Ellerimizi yıkamalıyız çünkü biliyor musun sabun bizi koruyor. Sabunla ellerimizi güzelce yıkarsak bu hastalık ellerimizle bulaşamıyormuş, maske takarsak havadan bize hastalık gelemiyor haydi takıp kendimizi koruyalım, şeklinde çocukların anlayabileceği dilde ve oyunla birleştirilerek anlatılabilir. 

Bu süreçte hastalığı anlatan televizyon programları çocukların yanında izlenmemeli. Acı çeken kişileri görmek, ölüm oranlarını duymak, bazı uzmanların çizdiği olumsuz tabloları dinlemek onları dehşete düşürebilir ve düzeltilmesi zor travmalara sebep olabilir. Ailece kabul etmeliyiz ki bu süreç evde kaldığımız, birlikte daha çok vakit geçirdiğimiz, oyun oynama fırsatı bulduğumuz, tüm gün birbirimizi görebildiğimiz ve kendimizi korumamız gereken bir dönem. Biz bunu benimsediğimizde onlar da hissedecektir. Durumu anlatırken negatif bir şey söyledikten sonra pozitif bir şey söyleyerek telafi yoluna gitmeliyiz. Örneğin; bu günlerde dışarı çıkamıyoruz ama balkonda piknik yapabiliriz. Özlediği bir arkadaşına gidemiyoruz ama haydi gel onunla telefonda konuşalım bakalım neler yapıyormuş, şeklinde zorluk ve kolaylığın bir arada olduğunu açıklayabiliriz. 

Bebeklerin de olumsuz etkilenmemesi için her gün mutlaka açık havada vakit geçirmeleri sağlanmalı. Mevsime uygun giydirilerek balkon, kapı önü, site içi gibi imkanlar neye el veriyor ise temiz hava ve güneş ışığı ile az da olsa temas etmesi sağlanmalı. Onlar için en önemlisi anne babalarının mutlu olması ve evde seslerin yükselmemesi. 

Pandemi sürecinde kendi ruh sağlığımızı da korumak adına güvendiğimiz kaynaklardan bilgi almaya gayret göstermeli ve bilgi kirliliğinde boğulmamaya çalışmalıyız. Çok zorlanan aileler internet üzerinden de hizmet veren çocuk psikologları, uzmanlar, terapistlerden destek alabilirler. 

İstanbul Concept Gallery çevrimiçi sergileri Fotoğraf Sanatçısı Nihal Gündüz’ün eserlerinin sergilenmesi ile devam ediyor. Sergi hazırlığı yıllar süren Gündüz’ün ” Yabani Ruh” adlı sergisi çevrimiçi olarak izleyenlerle buluşuyor.  Sergi www.istanbulconcept.com adresinden 28 Nisan – 23 Mayıs 2020 tarihleri arasında online olarak izlenebilir.

Sanatçı Nihal Gündüz’ün Yabani Ruh Sergisine özel yazısı: 

Doğa, her bahar yeniden uyanıp, nefes kesen güzelliğini, sessiz bir coşkuyla, yavaş yavaş sergilemeye hazırlanır. Bu mucizevi rutin bizimle ve bize rağmen devam eder. Mega kentlerin gri beton duvarlarının çatlaklarından uzanan yabani çiçekler, tüm zorluklara karşı koyarak o muhteşem varlıklarına vücut bulur. Kimimiz bu güzellikleri görüp fark ederken, kimimiz doğanın renklerini görmeyi reddederek gri dünyamızda yaşamayı tercih ederiz. Yabani çiçekler, gören gözlere yeni başlangıçlar için umut verir, bir anlamda da güçlü olmayı ve güçlü kalmayı simgeler.

Karşılıksız sunduğu bereketi ve sonsuz şefkâtiyle yabani çiçeğe kendi mucizesini yaşatan doğa, insana da kendini keşfetme ve yenileme fırsatı sunar; dönüştürücü gücü ile insan ruhunu dengeye, ben’liğe ve bir’liğe kavuşturur.

Kadın; yaratıcı, besleyici, kendinden yenilenen ve doğurgan: Ana… Tıpkı doğa…

Arkaik toplumlar, kadının ruh ve bedeninin doğayla bağlantıda olduğunu düşünürdü. Doğanın şifa veren ve dönüştüren gücünün kadın karakterini oluşturan önemli bir etken olduğuna ve kadının tüm bu özellikleri içinde taşıdığına inanırdı. Bazı kadınlar şifacıydı… Yabani çiçekler de o kadınların elinde şifalı…

Carl Gustav Jung, ‘Bir bitkinin kendi çiçeğini üretmesi gibi ruh da kendi sembolünü yaratır’ der.

Fotoğraflarımda, sudaki duru, yalın yansımamızın yerine, öz’ümüzün özgür tarafını göstermek, içimizdeki doğayı anımsamak, ona sığınmak ve onu yeniden hissetmek için sahip olduğumuz o müdahalesiz, “yabani” benliğimizi hatırlatmak istedim.

Yabani ve özgür çiçeğin suyun içindeki varlığını “La Primavera” daki üç güzellerin bedenlerini gösteren incecik tül gibi düşünüp; Zephyrus’un üflediği tatlı rüzgarla doğada dans edişini imgelemeniz için…

Hepimizin şifacı gücüne ithafen…

Küratör Işık Gençoğlu’ndan sergiye özel değerlendirme:

Tabiatın mükemmel işleyişi; mucizeleri, sırları, insana gör denilen ya da sadece gören göze gösterilen… Nihal Gündüz’ün Yabani Ruh’u yine bizi kişisel bir yolcuğa çıkarıyor. Bahar’ın kıymetlisi Mayıs ayı boyunca bizlerle olacak sergide, estetik zarafet, kadim bilgi ve sanatı birleştiren sanatçımız Gündüz’ün “bilmek” yolunda devam eden sorgulamalarına tanıklık ediyoruz. Gündüz’ün üçüncü kişisel ve ilk çevrimiçi sergisini sizlere ulaştırırken bize sunulan “hatırlama” fırsatını paylaşmak istiyoruz. İyiyi, güzeli yayma, doğruyu yapma ideali ile… 

Dışarıda olmak, doğayı koklamak ve rüzgarı hissetmekten  bir süre uzak kaldığımız bu günlerde çevrimiçi sergiler sanatseverlere sunulan ilaçlar gibi. İstanbul Concept sanatçılar ile sanal buluşmalar da düzenliyor. İlgilenen ve takip etmek isteyenler duyuruları hem web sitelerinden hem de @istanbul_concept Instagram hesabından takip edebilirler.

Yol ayrımları…Kavisler… İlham Veren Kadınlar yazı dizimizde hayatının virajlarını başarılı bir şekilde dönmüş, hayata köklü bir çınar gibi adapte olmuş, köklerinden destek almış ve azimle tutkusunun peşinden gitmiş Melis Yılmaz konuğumuz. Bir çok ilham veren kadın dediğimiz kişilerde, bizi motive eden türlü mağrifetlerin olmasının yanında yol ayrımlarını programlı ve içten gelen bir güç ile dönebilme yeteneği de var. Melis Yılmaz İpsiz Kukla Drama Atölyesi ve Göztepe Oda Tiyatrosu’nun kurucusu. Aynı zamanda hayata dair planlar yaparken kendini bambaşka bir yerde bulan ve iyi ki diyen; içimizden bir ilham kaynağı.

Birbirimize anlatacağımız çok şey var. Kadınlardan kadınlara akan nice motivasyon hikayeleri, ilhamlar ve işte o güçlükler ile nasıl başa çıkılacağının ipuçları var. Sevgili Melis Yılmaz, iyi ki kesişmiş yollarımız.

İşte röportajımız:

1)    Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Elbette. Ben Melis Yılmaz. Tiyatrocuyum. 2018 Ocak ayında İpsiz Kukla Drama Atölyesini, 2018 Ekim ayında ise bir sahne olan Göztepe Oda Tiyatrosunu kurdum. Yaratıcı drama lideri, oyuncu ve yönetmenim. Çeşitli özel tiyatrolardan sonra kendi girişimim olan burada faliyetlerimi sürdürmekteyim.

2)    Tiyatro ile ilk nasıl tanıştınız? Üniversitede farklı bölümlerde eğitim aldıktan sonra bambaşka bir alan olan tiyatroyu meslek olarak seçme süreciniz nasıl gelişti?

Evet benim iki tane lisans eğitimim var. İlki Beykent Üniversitesi Uluslararası Lojistik ve Taşımacılık, diğeri İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümü. Ben sanatla alakası sadece izleyici ve destekleyici olan bir tarafta olmuştum üniversite bitene kadar. Ailede sanatçı çok ve hepsi de çok yetenekliler ve ben o kadar yetenekli olmayan kimsenin sanatçı olmaması kanısındaydım. Dolayısıyla denememiştim bile. Ama gerçekten siz hayat hakkında planlar yaparken hayat sizin başınıza gelenler silsilemiymiş. Ben lojistik okumak üzere okula girdiğimde her şey çok netti kariyer planım nerede staj yapacağım, mezun olduktan sonra hangi alanlarda uzmanlaşacağım gibi.  Ama hayat benim planlarımı beğenmemiş olacak ki; daha 2.  sınıftayken orta okuldan beri belirtileri görülen ancak bir türlü teşhis konamayan hastalığıma teşhis kondu. Lenfoma. Başta ben konuyu ciddiye almayıp tedavileri aksatmadan planlarıma devam ettim. Mezun oldum. Tam da istediğim gibi bir işe girdim. Bu arada da İngilizce sunum yaparken heyecanımı kontrol edebilmek için bir özel tiyatronun temel oyunculuk eğitimine dahil oldum. Ama hala çok netim sahne falan yok. İşe girdikten 15 gün sonraki kontrollerde hastalığın nüksettiği tespit edildi ve ben apar topar işten ayrılmak zorunda kaldım. Farklı bir kemoterapi başlandı ve ben birden bire işsiz ve amaçsız kaldım. Elimde tek kurs vardı. Bende öğrendiğim ve öğrenebileceğim her şeyin dibine kadar gidip öğrenmek istedim. Tiyatro aşkı burada başladı. Sonrasında oyun çalışırken nasıl iyi hissettiğimi fark ettim. Ailem de beni bu yönde destekledi. Ve yine bir plan yapıldı. Sahne üstü mü sahne arkası mı? Ben sahne arkasını tercih ettim ve almak istediğim eğitimleri bu yönde aldım.

3)    Sanatçı kökenli bir aileden geliyorsunuz. Hayatınızdaki dönüm noktalarını almanızda bunun etkisi oldu mu?

Kesinlikle oldu. Babam ressam. Teyzem tiyatrocu. Ben yeteneksiz olduğuma emin olup mecbur kalmayana kadar denemediğim için onlar da çok farkında değildi. Ancak genetik yapı gereği bir şeyi dibine kadar sömürerek çalışma azmim süreyi kısaltarak hepimize aslında bir yeteneğim olduğunu gösterdi. Ailenin sanatçı üyeleri gerçekten hep destek oldular, her türlü konuda ancak asıl desteği sanatçı olmayan ama gerçekçiliği ile tam bir menajer gibi hareket eden annemden aldım. Olmayınca olmadı dendi yani.

4)    Göztepe Oda Tiyatrosu nasıl kuruldu? Nasıl bir konsepte sahip?

Göztepe Oda Tiyatrosundan önce İpsiz Kukla Drama Atölyesi kuruldu aslında. Ben sahne arkasından emin olduğum için bir yandan hayatın gerçekleri geçimimi de karşılamam gerek diye eğitmen olmaya karar verdim. İstanbul Drama Sanat Akademisinde “Yaratıcı Drama Liderliği Eğitimi” aldım ve bir atölye açmaya niyetlendim. Mekan arayışına girdim. Saatlik kiralayabileceğim yerler, aylık kiralayabileceklerim falan derken bir gün tükendim ve kara kara düşünüyorum. Babam “kızım benim atölyem senin işini görür mü?” dedi. Ben şahane olur dedim. Bu arada onun atölyesi Göztepe’de bu günkü sahnemizin yeri. Yerimiz eski bir binanın kapıcı dairesi idi sadece ancak babam babalığını yapıp apartmanın diğer alt kat boşluklarını da dahil edip mekanı tam kullanıma çıkardı. İlk etapta sahne fikri sadece fikirdi. Babam tiyatro dekorları da yapan bir ressam ve Barış Kıralioğlu da onun iyi arkadaşı. Bir gün Barış sahneye geldi ve buradan şahane oda tiyatrosu olur dedi. Ve hızlıca sahne kuruldu. Barış desteğine devam edip ilk senemizde genel sanat yönetmenliğimizi yaptı. Hikayemiz detaylı ve uzun yani 🙂 Konseptimiz ise performans sanatını kapsayan her şeyin içinde olduğu bir sahne olması yönünde. Mesela düzenli yaptığımız bir Oda Konserleri etkinliğimiz var. Film okumaları yaptık yazın Cem Başeskioğlu ile, Oda Operası yaptık. Tabi ki tiyatro hep başrolde.

5)    Bu süreçte ilham kaynaklarınız neler oldu? Ve zor zamanlarınızda hangi düşüncelerden ilham alıyorsunuz?

Benim en büyük ilham kaynağım ve her türlü zor sürecimde desteğim ailem. Biz tam bir aile tiyatrosuyuz. Çalıştığımız herkesle de daha ailevi bir ilişki kuruyoruz. Tabi bu her zaman olumlu olamıyor.  Yarıda kalan projeler, vaktinden önce biten işler gibi birçok olumsuz şey geliyor başımıza. Ben her zaman çareyi çalışmakta ve pes etmemekte buluyorum. En büyük ilhamım sanat. Sadece tiyatro değil her türlü sanatsal eylemden beslenmeye çalışıyorum ve hep diri kalmaya özen gösteriyorum. Tabi bu maalesef her zaman kolay ya da mümkün olamayabiliyor. O zamanda ben bol bol meditasyon yapıp mümkünse doğayla iç içe geçip çözüm üretmeye çalışıyorum. Çok baş edemediğim şeyler olduğunda da profesyonel destek alıyorum.

6)    Bugüne kadar sizi en çok hangi tiyatro oyunu etkiledi?

Bu benim için çok zor bir soru. Çünkü ben tiyatro yapmaya ilk etapta oyun eleştirisi yazarak başladım. Dolayısıyla çok oyun okur ve izlerim. Çok etkilendiğim oyunlar da çok,  hiç sevemediklerim de çok. Ben bu soruya şöyle cevap vermek istiyorum okuduğumda en çok etkilendiğim oyun ve sahnelendiğinde çok etkilendiğim oyun olarak; Duşan Kovacevic’in “İntiharın Genel Provası” oyunu okumaktan en keyif aldığım oyundur. İzlemekten çok keyif aldığım oyun ise hala oynanan John Buchan’ın “39 Basamak” oyunu.

7)    Genç yaşınıza rağmen tiyatro ve edebiyat dünyasında kendinize çok güzel bir yer edindiniz. Hayali bu olan diğer kişilere bu yolda neler tavsiye edersiniz?

Çok teşekkür ederim öncelikle. Benim en büyük tavsiyem her şeyden önce çok okumak, çok izlemek, çok gezmek ve çok görmek. Bu illa ki fiziksel olmak zorunda değil. Elimizin altında bir internet var ki her şeyi mümkün kılıyor. Bu hayale hazırlık kısmında çok destek veriyor. Özgüven sağlıyor kısacası. Ve dahasında ise sizi demotive eden, beceremediğinizi söyleyen bir sürü ses oluyor. Asıl iş burada başlıyor. Siz becerdiğinizden eminseniz, sizi yolunuzdan kimse alıkoymasın. Ancak kulakları sağır etmek de bence doğru değil. Kimin ne söylediği önemli. Yani; “bir lafa bakalım laf mı diye bir de söyleyene bakalım adam mı diye.” Benim düsturum bu açıkçası.

8)    Tiyatro ile ilgili gelecek planlarınız nelerdir?

Benim tiyatro hayalim yarattığım dünyanın yaşaması öncelikle. Daha sonra da iyi bir yönetmen olmak. Bundan 10 yıl sonra hatrı sayılır sektörde bilinen iyi bir yönetmen olmak derdim.

9)    Sizi takip etmek ve oyunlarınızı izlemek isteyen kişiler nerelerden takip edip size ulaşabilirler?

Tüm sosyal medyada varız. Instagram, facebook, twitter ve resmi internet sayfamız. Tüm etkinliklerimizi bu mecralardan düzenli olarak duyuruyoruz. Göztepe Oda Tiyatrosu yazarak tüm bu uygulamalarda bizi bulabilirler.

Melis Yılmaz’ın ayrıca Youtube’da kendi adı ile açtığı makyaj, sanat ve stil üzerine paylaşımlar yaptığı bir kanalı da bulunuyor.

Womanlogy ailesi olarak yolunun açık olmasını diliyor ve başarılarını paylaşmaktan gurur duyuyoruz.

Gün geçmiyor ki kadınlarla ilgili güzel haberler almayalım. Bu haberlerden bir tanesi de Uçan Süpürge Vakfı’nın her yıl düzenlemiş olduğu 23. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin diğer senelerden farklı olarak  #EvdeKaldık temasıyla ilk kez online gerçekleşmesi. #EvdeKaldık temasının açıklamasını ise festivalin bu seneki Onursal Başkanı Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray yaptı. Şoray, pandemi nedeniyle bu kez evde kaldığımızı belirtmenin yanı sıra; evde kalma deyiminin yıllardır evlenmemiş kadınları aşağılamak için kullanıldığını ancak bu kez korona günlerinde erkek şiddetine hep beraber meydan okuduğumuzu, evin her türlü halinin, çocuk gürültüsünün, toz kokusunun, kek kokusunun ve daha nicelerinin  zaten kadınlar tarafından bilindiğini ve bu kez kadın erkek hep birlikte deneyimlendiğini belirterek gönüllerde yeniden taht kurdu.

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali 22 yıldır kadın yönetmenlerin filmlerini seyirciye sunuyor.  Festivalde 35 kişilik sinema alanında uzman danışma kurulu ise filmlerin seçim işinden sorumlu olarak görev alıyor. 7-14 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen festivalde Afrika’nın seçkisinde 12, festival ülkesi olan İrlanda’nın seçkisinde 8 film var. Kısa kurmacada 19, deneyselde 7, animasyonda 5, belgeselde 14, uzun metrajda 11 film olmak üzere toplamda 31 farklı ülkeden 76 film gösterime giriyor.  Sokak, ev, emek, cinsellik, aile, çocuk evlilik, göçmenlik gibi pek çok temayı işleyen filmlerin oluşturduğu festival programında filmler; “Pembesiz Mavisiz”, “Yersiz Yurtsuz”, “Arafta”, “Kabuğunu Kırmak”, “Olay Yeri: Aile”, “Evde Kalamayanlar”, “Erkekliğin İdeolojik Aygıtları” “Sokakta” ve “Evde” bölüm isimleri altında seyirci ile buluşuyor.

23. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde bu yıl Onur Ödülünü Nebahat Çehre ve Şahika Tekand, Bilge Olgaç Başarı Ödülünü Handan İpekçi, Işıl Özgentürk ve Sevil Demirci , Genç Cadı Ödülü ise son yıllarda başarılı oyunculuğuyla da dikkat çeken Cemre Ebüzziya kazandı.

Ev işi pek çok sorumluluğu bulunan kadınlarımıza bir nefes aldırmasını uman bu festival filmlerine Uçan Süpürge Vakfı internet sitesi ( ucansüpürge.org.tr) ve vakfın sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz.

Keyifli seyirler

“Çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır” sözü günümüzde güzel kadınlardan ziyade bakımlı kadınların her daim göz alıcı ve çekici olduğunu bize hatırlatıyor. Bakımlı kadınlar neyi ihmal etmiyor, neyi asla aksatmıyor? Cilt bakımı, saç bakımı gibi bilindik bölgelerden ziyade daha az değinilen ve oldukça önemli olan kısımları sizin için derledik. İşte aksatılmaması gereken 5 bakım önerisi :

  1. Göz çevresi : Göz çevresi kırışıklıkları, göz altı morlukları ve göz altı torbaları çoğu kadının korkulu rüyası. Bu bölgeler için 30 yaş üzerindeyseniz alarma geçmekte fayda var, zira sonra çok geç olabilir. Kurumaya çok müsait olan göz çevresi, yorgunluk ve uykusuzluk da eklenince kolayca kırışabiliyor, göz çevresi için ayrıca üretilen nemlendiriciler ile önerilen zamanlarda göz çevrenizi nemlendirmeniz oldukça önemli. Buzlukta beklettiğiniz donmuş jel ile de morarmış göz altlarınıza kompres yapabilirsiniz.

2.  Dirsek ve dizler : Her ne kadar bacaklar ve kollar kadar ön planda gözükmese de kurumuş ve çatlamış dirsekler ve dizler bir kadını kolayca bakımsız gösterebilir. Bu bölgeleri sıkça nemlendirmek ve kurumasını önlemek ihmal edilmemeli. Vücudumuzun tüm kuruyan bölgeleri gibi bu kısım için de bolca su tüketerek, içten nemlendirmek en etkilisi.

3. Tırnaklar : Eller her zaman göz önünde olan ve kadınlar için adeta zerafet unsuru sayılan en önemli yerimiz. Bu yüzden de el ve ayak tırnaklarının bakımı tıpkı diş temizliği gibi kişisel bakım rutinlerimizden biri olmalı. Sürekli güzellik merkezlerine gitmek zor geliyorsa manikür ve pedikürü elbette evde de kolayca uygulayabilirsiniz. Güçlü tırnaklar için beslenmenin önemi kaçınılmaz. Kalsiyum ağırlıklı beslenmek size bu konuda yardımcı olacaktır.

4. Topuklar : Ayaklar en fazla ihmal edilen bölgelerimizden biridir. Özellikle kışın kapalı kalması nedeniyle daha da arka plana atılabilir. Yazın ise devamlı açık ayakkabı giyenlerin topuklarında daha fazla kuruma ve çatlak görülebilir. Banyo esnasında düzenli olarak ponza taşı ile topukları törpüleyebilir ve sonrasında nemlendirici krem uygulayıp çorap giyerek topuklarınızın daha hızlı toparlanmasını sağlayabilirsiniz.

5. Dişler : Güzel bir gülümseme, öz güven için adeta bir anahtardır. Bakımlı kadınların ihmale gelmediğini bildiği diş bakımı ise güzel bir gülümseme için çok önemlidir.  Diş bakımı hem görüntü hem ağız kokusu için önem taşır, bu yüzden günlük diş bakımınızı yapmayı ve yılda en az 1 kez diş hekiminizi ziyaret etmeyi unutmayınız.

.