Etiket

kadın gücü

Yazılar

Yaşamın her dakikası güzel ve bir o kadar zorlu iken sen o zorlu evrenin merkezisin.
Gidilen her yol, ister çıkmaz olsun ister sapa, bir gülüşünle güzelleşecektir, bilesin.
Güçlüsün düşündüğünden de fazla, yeter ki hisset ve tanı benliğini,
Hayallerin, hataların ve tutkuların.. Hepsinden bir tutam, sevgili sensin.

“İlham Veren Kadınlar”da bu kez yaşadığı hastalığı yenip hayata yeniden başlayabilen ve yaşamını tereddüt etmeden yeni baştan kurabilen, ışığı ve bilgisini başkalarıyla paylaşmayı kendisine rol edinmiş olan güçlü bir kadın, sevgili Ece var. Sorularımız ve içten cevaplarıyla Ece sizlerle…

1. Ece Kantürk’ü kısaca tanıyalım.

İzmir’de ailesiyle birlikte yaşadığı güvenli alandan ayrılıp İstanbul’a gelmiş, buradaki yaşamı tanımak için emek vermiş ve sonunda İstanbul’un fırsatlarını severek burada kalıp hayatı keşfetmeye devam eden bir insan Ece Kantürk. Burada iş hayatını öğrenip işe alım danışmanlığı yaparken birçok farklı insanla ve kurum kültürüyle tanışma fırsatı ve İstanbul’un besleyici doğasında farklı eğitim ve deneyimlerle ruhunu besleme imkanı bulmuş birisi.
Şu anda kendine iyi gelen şeyleri başkalarına da faydalı olmak adına, keyifli geçecek eğitimler tasarlıyor ve bunları severek paylaşıyor.

 

2. Hepimizin hayatında dönüm noktaları var. Senin için bu dönüm noktaları neler?

Ortaokulda eskrime başlamak bireyselliğe ilk adım attığım nokta oldu. Ortaokul ve lise hayatım boyunca eskrim sayesinde özgürlüğü, cesareti ve başarıyı deneyimledim. Eskrimin kendimi ifade edebildiğim bir alan olması, dönüşümüme büyük katkı sağlamıştır. Üniversitede reikiye ve meditasyonlara başlamam, ney ile tanışmam, kendimle ilgili farkındalıklar yaşadığım, “Ece kim?” diye sorduğum ve cevaplarıma göre yaşamımla ilgili kararlar aldığım, daha da önemlisi kararlarımın sorumluluğunu almayı öğrendiğim bir süreç. Ve en büyük dönüm noktası yaklaşık 3 sene süren hastalık ve iyileşme sürecim. En son olarak İstanbul’a gelme kararım.

3. Üniversite yıllarındaki hastalık sürecinden bize bahseder misin? Bu süreci aşmanda en büyük destek düşüncelerin ve hayallerin nelerdi?

Orta kulağımda bir rahatsızlık vardı, klasik prosedürler uygulandı tedaviler denendi ama sonuç alınamadı. Sonunda bir doktorun farklı düşünerek harekete geçmesiyle kulağımda tüberküloz olduğu fark edildi. Dr. House dizisinde görülen vakalar gibi 😊 Nadir rastlanan bir hastalıktı, onun tedavi ve ameliyat süreci yaklaşık 3 sene süren ve sağlığıma kavuşmamla tamamlanan bir dönem geçirdim.
O dönemi aşmamda en önemli destek Polyvagal Teoride de bahsedilen sosyal destek. Öncelikle ailemin yanımda olması, sonra aramızda kuvvetli bağlar olan arkadaşlarımın beni yalnız bırakmaması o günlerde benim için süreci kolaylaştırdı. Hastalıkların zihinsel nedenleri, beynin nasıl çalıştığı, nörokimyasalların nasıl işlediği ve iyileşme yöntemleriyle ilgili araştırmalar ve öğrendiklerimi uygulamam büyük destek oldu. (her zaman ekliyorum doktorların uyguladığı tedavinin yanında zihinsel pratikler yaptım) En büyük hayalim de sağlığıma kavuşup özgürce hayatı keşfetmeye devam etmekti.

4. Hastalıkları yenme konusunda çevrenin etkisi sence nasıl? Neler yapılabilir?

Yakın ve güvende hissettiğimiz ilişkilerle çevrili olduğumuz zamanlar bize “Güvendesin bir tehdit varsa da başa çıkabilirsin” yani HER ŞEY YOLUNDA mesajını veriyor. Bu mesaj olduğu zaman kişinin de içinde bulunduğu durumla yüzleşmesi ve bununla başa çıkması daha kolay olabiliyor. Aslında etraftaki sağlıklı herkes sadece sakin bir şekilde mevcudiyetlerini paylaşsa bile yeterli. Böyle bir durumda sana acıyarak bakan gözler ya da normalden fazla neşelendirmeye çalışanlarla dolu yapmacık bir çevre, ihtiyacın olan sosyal desteği sana sağlayamıyor.
Bu gibi dönemler sadece hasta olan için değil etrafındakiler için de zorlu süreçler olabiliyor. Benim önerim uçak düşerken ebeveynlere maskeyi önce kendinize takın derler ya onun gibi “herkes önce kendine baksın” siz iyi değilseniz etrafınızda sizin yardımınıza ihtiyacı olan kişilere de yardımcı olamazsınız. Etrafınızda hasta veya sıkıntılı bir durum yaşayan birisi varsa ve ona yardım etmek istiyorsanız önce kendiniz için yaşam kaynakları yaratarak deponuzu doldurun sonra çok daha kolay destek olabilirsiniz.

5. Hastalık sebebiyle ney çalmayı bırakmışsın, yerine ne koydun ney çalmanın? Nasıl bir geri dönüşümü oldu sana?

Açıkçası o dönemde maalesef yerine tam bir şey koyamadım ☹. Sadece benim için çok daha fazla kitap okuyabildiğim, yazılar yazabildiğim, meditasyon yapabildiğim bir dönem oldu. O günlerde yaptığım bu birikimler daha sonra iş hayatımda çok işime yaradı.

6. İş hayatı ve sosyal hayatta çok yönlü olduğunu biz biliyoruz. Mesleki anlamda ve diğer zamanlarında neler yapıyorsun?

Aslında bu soruya Pandemi’den önce ve Pandemi’den sonra olarak iki şekilde yanıt verebilirim. Pandemi’den önce sevdiklerimle zaman geçirerek, işim gereği bol bol seyahat ederek, kadın çemberleri organize ederek, yeni insanlarla tanışarak, yürüyüş yaparak, İstanbul’un her türlü kültürel etkinliğinden faydalanmaya çalışarak ve olmazsa olmaz eğitimlerimle ilgili gelişmeleri keşfederek zamanımı geçiriyordum.
Pandemi’den sonra özellikle yüzyüze eğitimlerimin durmasıyla benim için alışılmadık bir süreç başladı. Eski işimde de çok seyahat ediyordum yaklaşık 10 yıldır yollardayım ve ilk defa bu kadar uzun süre evdeyim. Neyse ki online eğitimler devam ediyor 😊 bilgileri online olarak paylaşmaya devam ediyorum. Tedbirli bir şekilde evde kalarak, eğitimlerimde paylaşmak için gelişmeleri daha yakından takip etme imkanı buldum. Hayatıma yoga eklendi. Yavaşladım ve aslında yeni dünya düzeniyle ilgili düşünmek ve harekete geçmek için fırsat buldum.

7. Kadın Çemberi oldukça ilgi çekici duruyor. Bize detaylı bilgi verir misin?

Çemberlerle Kadın Çemberi Kolaylaştırıcılık eğitimi ile Filiz Telek sayesinde tanıştım. Hiç tanımadığın insanlarla bir çemberde oturarak derin dinleme pratiğiyle kalbini açmak, açılan kalpleri kucaklamak ve bu bağlantıyı bütün hücrelerinle hissetmek benim için çok etkileyici bir deneyimdi. 2 senedir bende kendi açtığım alanlarda çember kolaylaştırıcılığı yapıyorum. Çember Adabı Kadim bilgelikten geliyor eski topluluklarda kullanılan bu pratik günümüzde kendimizle ve başkalarıyla bağlantıda olduğumuzu hissetmemize yardımcı oluyor. Unuttuğumuz sosyal güveni hatırlıyoruz. Birbirimizi yargısız dinleyerek, tüm mevcudiyetimizle tanık olarak ve kalpten iletişimi sağlayarak kendimizin ve bizi çevreleyen insanların isteklerini ve ihtiyaçlarını hissedebiliyoruz.
Pandemi sürecinde daha da öne çıkan bir gerçeği deneyimliyoruz. Esas ihtiyacımız yeni bir telefon yeni bir iş veya bir giysi kumaş parçası değil esas ihtiyacımız Transaksiyonel Analiz’de bahsedilen “tanınma açlığı” başka insanlarla ve dış çevreyle ilişki kurmaktır. Biz varlığımızı sürdürmek için, başka insanlarla ve dış çevreyle fiziksel veya psikolojik olarak temas kurmaya ve varlığımızın kabul görmesine ihtiyaç duyuyoruz. İşte çemberler tam olarak bu ihtiyacımızı gidermek için fırsat bulduğumuz birbirimizi olduğumuz gibi gördüğümüz ve kabul ederek kucakladığımız alanlar.
Bozuk bir makine olduğumuzu bize söyleyerek sürekli değişmemizin talep edildiği güvensiz alanlardan uzaklaşıp olana izin vererek kalplerin buluştuğu güvenli ve şefkatli bir alan.

Çember’in merkezi olarak kullanılan bu alanın etrafında tüm katılımcılar oturur ve herkes kendisine ait anlamı olan bir objeyi çembere koyar ve böylece herkesin enerjisi çemberde toplanmış olur.

8. Hayatta sana en çok ilham veren şey nedir?

Her gün yeni bir ilham çıkıyor karşıma 😊 En çok değil de size en yakın zamanda bana ilham olan İtirazım Var filminde geçen cümleyi paylaşayım.
“Kainatta ne varsa şu anda oluyor, görmüyor musun? Sadece burada, sadece şimdi. Gözlerini kapa, kalbini aç, aklını da bırak gitsin…”

9. Şu an çocukluğunda olmak istediğin kişi misin yoksa çok daha farklı mı?

O zaman ne istediğimi hatırlamıyorum sanırım öyle büyük bir hedefim de yoktu hastalık sürecime kadar daha çok anı yaşayan bir çocukluk ve gençlik yılları geçirdim. Ama şunu söyleyebilirim şu an çocukluğumda olduğum kişiyim 😊 Aynı hayatı keşfetme heyecanı, aynı neşe devam ediyor.

10. Bundan sonraki hedeflerin nelerdir?

Korku, nefret ve endişelerden oluşan eski dünya düzeninin yerine sevgi ve güven dolu başka bir dünya düzeninin mümkün olduğunu ve bunu kolaylaştıracak bilgileri, yolları neşe ve sevgi ile başkalarıyla farkındalık arttırmak amacıyla paylaşmaya devam edeceğim.
Özellikle kurumsal hayatta artık geçersiz olan iletişim stratejileri & psikolojik oyunlar ilgimi çekiyor.
Kendi ihtiyaçlarıyla bağlantıda ve ihtiyaçları doğrultusunda harekete geçen 90’lı yılların sonlarında doğan yeni neslin iş hayatına katılmasıyla tüm dinamikler değişti. Bu konuda kişilere destek olacak yeni nesil kişisel gelişim çözümleriyle ilgileniyorum.
Ve olmazsa olmaz Kadın Çemberleri için alan açmaya devam etmeyi hedefliyorum…

Dior’un 2017’de kurulan genç kadınlara Kadın Liderliği ve Sürdürebilirlik konularında mentorluk eğitimi verdiği women@dior projesi bu yıl 4 yaşında. Proje bu zamana kadar binlerce kadına koçluk yapmış uluslararası bir program olup, bir nevi dayanışma ağı olarak da kabul edilmektedir.

Fransa, İngiltere, Çin ve Avustralya gibi 20’ye yakın ülkedeki en iyi işletme, sanat, mühendislik ve moda okulları projeye dahil olup, bir nevi staj programı gibi çalışır. Katılımcılar kariyerlerindeki ilk adımları bu proje sayesinde atar ve alanında profesyonel olan tasarımcı, zanaatkar, yazar gibi pek çok kadından eğitim alırlar.

Program 4 temel değer üzerine kurulu :

  1. Kendine yetebilme : Kendi potansiyelini kullanabilme, kendine güven ve kendi kariyerini çizebilme
  2. Yaratıcılık : Farklı, yenilikçi ve özgün tasarımlar oluşturma,
  3. Sürdürebilirlik : Mevcut iş modellerini yeniden tasarlayabilme, değer yaratma ve dönüştürme prensipleri,
  4. Kapsama : Geniş kapsamlı çalışma, farklı kişileri ve yetenekleri dahil etme

2020 Kadın Liderliği ve Sürdürebilirliği Eğitim Programı

2020 yılında cinsiyet eşitliği ve kadınların gelecek için liderliği için adım atıldı. Bu yeni girişim, eğitimin önemini vurguluyor ve genç kadınların ayakları üzerinde daha sağlam durabilmelerini amaçlıyor.

Yüksek standartlara sahip bu program 500 öğrenciye açık olup, teorik ders çalışma ile başlayacak ve akabinde “Değişim Rüyası” projesi ile beraber pratik yapılacak.

UNESCO ile Dayanışma

Dior, Women@Dior Programını, Kenya, Gana, Nijerya, Pakistan, Tanzanya, Filipinler ve Sri Lanka’dan yüzlerce kız öğrenciye açarak UNESCO’nun Küresel Eğitim Koalisyonu’na katılıyor ve dezavantajlı pek çok genç kadın için umut ışığı olma yolunda ilerliyor.

Teşekkürler Christian Dior, tam da dünyanın genç kadınların gücüne ihtiyacı olduğu anda…

Özgecan, Şule, Ceren,Emine, daha adını sayamayacağımız bir çok kadın ve şimdi de Pınar…  Haziran ayı içerisinde öldürülen 27.kadın…Yarın belki sen, annen, kız kardeşin, kız arkadaşın, o çok sevdiğin komşun ve daha tanımadığın pek çoğu. Ardı arkası kesilmeyen bir furya olup çıkan, adeta toplumun yüz karası, yakamıza yapışan bir musibet silsilesi. Hepimizin adını ezberlediği, utanç vesikası “Kadın Cinayetleri”

Bir iki tanesi hariç çoğunlukla katille olan bağ gönül ilişkilerine dayanıyor.  Toplumda “yanlış erkeği seçmek” diye bir sebep üremiş durumda. Kim bilebilir ki seçtiği kişinin yarın katiline dönüşeceğini? Hepimiz güzel umutlar ve güzel heyecanlarla başlamıyor muyuz ilişkilerimize? Hepimiz o hayatımızdaki kişiyi yere göğe sığdırmıyor muyuz, savunmuyor muyuz ele güne karşı sürekli? Ana sorun; erkek arkadaşın yanlış seçimi değil, erkek çocuğun yanlış yetiştirilmesi. Önce toplum olarak bunu anlama, kabullenme ve etrafa kabullendirme zamanı.

Öteden beri sergilenen davranışların ve karakterin çocukluğa ve hatta bebekliğe dayandığını sıkça duyarız. Çocukluğun yanı sıra bugün de içinde bulunulan şartlar, yetişilen aile, yetişilen toplum, arkadaş ortamları, erkek egemen gelenekler, cinsiyetçi yaklaşımlar, cinsiyetçi kariyer imkanları dahil olmak üzere daha sayamadığımız pek çok neden inceden inceye erkeklere bu manasız güç(!) hissiyatını aşılıyor.  Ailelerin erkek çocuklarını gözünde bu denli yüceltmesi, “erkektir yapar” zihniyeti, en modern ve en eğitimli gözüken ebeveynlerde bile erkek çocuklarına müsamaha gösterme oranının yüksekliği, erkek çocuğunun kendini dünyanın merkezi sanması tüm bunlar geleceğin şiddet eğilimli bireylerine zemin hazırlamakta ne kadar da usta işbirlikçiler.

Çocukların yetişirken demokratik, iyi birer eş ve kadınına değer veren bir erkek olması çok mu zor peki?  Örnek alınan uyumlu, saygının ve iletişimin eksik olmadığı bir aile,  annesine veya kız kardeşine evde verilen söz hakkı, kendini ispatlamanın ses yükseltme, aşağılama veya iğneleme olmadığının empoze edildiği bir yetişme ortamı lazım bu toplumun erkek çocuklarına. Ancak o zaman bir şeylerin düzelmesine umut besleyeceğiz.

Tıpkı Sait Faik’in dediği gibi : “Dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey”