Etiket

koah

Yazılar

  20 Kasım Dünya KOAH Günü’ne özel açıklamalarda bulunan Kontinans Derneği Başkanı Prof. Dr. Tufan Tarcan, yapılan çalışmalarda kadınlarda ve erkeklerde, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ile idrar kaçırma arasında net bir ilişki gösterildiğinin altını çizdi. Kilo problemi olan KOAH hastalarının zayıflamasının idrar kaçırma şiddetini azalttığına dikkat çeken Prof. Dr. Tufan Tarcan, uzun yıllar KOAH hastalığına maruz kalmanın da idrar kaçırma riskini artırdığının altını çizdi.

   Kontinans Derneği Başkanı Prof. Dr. Tufan Tarcan, 20 Kasım Dünya KOAH Günü’nde kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve idrar kaçırma arasındaki ilişkiye yönelik açıklamalarda bulundu.

Erişkinlerde en sık görülen idrar kaçırma tipinin, stres idrar kaçırma ve sıkışma idrar kaçırma olduğunu belirten Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Stres idrar kaçırma, karın içi basıncın ani artışıyla örneğin öksürük, hapşırma ya da hareketle olan idrar kaçırmadır. Sıkışma tipi idrar kaçırma ise; tamamen mesane kasının istemsiz kasılmasına bağlı olarak ortaya çıkan idrar kaçırmadır. İlk zamanlar KOAH hastalığına bağlı görülen bu idrar kaçırmanın hep stres idrar kaçırma olduğu ve yalnız kadınları etkilediği düşünülürdü. Halbuki bugün bunun böyle olmadığını biliyoruz. KOAH hastalığı hem stres hem de sıkışma tipi idrar kaçırma olasılığını artırıyor.” dedi.

Bütün dünyada yapılan çalışmalarda kadınlarda ve erkeklerde, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ile idrar kaçırma arasında net bir ilişki gösterildiğinin altını çizen Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Yaş ilerledikçe bu oran daha da artıyor. Dolayısıyla uzun yıllar KOAH hastalığına maruz kalmanın idrar kaçırma riskini daha da artırdığını biliyoruz.” diye konuştu.

KOAH hastalığında fazla kiloları vermek idrar kaçırma şiddetini azaltıyor

KOAH hastalarında uzun dönemde karın içi basıncının artışının hem pelvik taban hem de mesane kası üzerinde zararlı etkileri olduğunu ve sfinkter yapısını bozabildiğinin altını çizen Prof. Dr. Tufan Tarcan, “İdrar yapma, idrar tutma sağlığını koruyabilmek için KOAH hastalığının tedavisi çok önemli. Hem KOAH hem de idrar kaçırma probleminiz varsa ilk yapılacak işlem KOAH hastalığının tedavisi. KOAH hastalığının tedavisinde gelinen son noktaya varıldığında ondan sonra idrar kaçırmanın tipine göre tedaviler değerlendirilmeli. Aşırı kilo (obezite) gibi başka sorunlar varsa onlar da çözülmeli. Kilo vermek idrar kaçırma şiddetini azaltıyor. Kilolu KOAH hastalarımıza idrar kaçırma tedavisi açısından da mutlaka kilo vermelerini tavsiye ediyoruz. Sigara içiyorsa onun da bırakılması önemli.” dedi.

KOAH hastalığının tedavi edildiğinde ya da biraz kontrol altına alındığında idrar kaçırmanın hem stres hem de sıkışma tipi kaçırmanın buna çok iyi cevap vererek azaldığına dikkat çeken Prof. Dr. Tufan Tarcan, “İdrar kaçırma tedavisinde asıl hedef; KOAH hastalığının tedavisi olmalı. KOAH hastalığı bir noktaya kadar ya da yeteri kadar tedavi edilmezse, ondan sonra asıl idrar kaçırmaya yönelik cerrahi ve medikal tedaviler denenmeli. KOAH hastalığında, bu hastalığın semptomlarının tedavisi çoğu zaman her iki tür idrar kaçırmanın da tedavisi anlamına geliyor. Kökten tedavi süreci planlanana kadar hijyenik sorunların ortaya çıkmaması için hijyenik mesane pedi kullanılmalıdır.” diye konuştu.

KOAH hastası idrar kaçırıyorsa göğüs hastalıkları ve üroloji uzmanı tedaviyi birlikte planlamalı

KOAH hastalarının az su içerek daha az idrar kaçıracağı düşüncesinin yanlış olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tufan Tarcan, “Genel sistemik birçok zararının yanında böbrek taşı ve idrar yolu enfeksiyonu gibi problemlere de zemin hazırlayacağı için kesinlikle bunu yapmamalılar. Burada mutlaka bir üroloji uzmanıyla temasa geçilmeli. Eğer KOAH hastası idrar kaçırıyorsa hem akciğer hastalıkları uzmanı hem de üroloji uzmanı bunun ortak tedavisini planlamalılar. Göğüs hastalıkları uzmanı elbette KOAH hastalığının şiddetini azaltmaya gayret edecek, üroloji uzmanı da idrar kaçırmanın tedavisi için ek önlemler önerecek. Burada mümkün olduğu kadar basit önlemlerle başlamak lazım. KOAH hastalarında cerrahi tedavinin mutlaka şart olmadığı durumlarda uygulamamak gerekir.” dedi.

 

Pandemi ile beraber  bir kez daha değeri anlaşılan sağlık sektörünün son günlerde en çok konuşulan branşı Göğüs Hastalıkları. Konunun uzmanı, Liv Hospital Ankara Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Didem Katar ile Covid-19 süreci ve merak ettiklerimizi konuştuk. Bilgi birikimi ve tecrübeleri ile Womanlogy okurları için sorularımızı cevaplayan Didem Hanım’a teşekkür ediyoruz.

1. Okurlarımız için kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Göğüs Hastalıkları Uzmanıyım. Tıp ve Göğüs Hastalıkları uzmanlık eğitimimi Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde tamamladım. Uzun yıllar Sağlık Bakanlığına ait çeşitli hastanelerde görev yaptım. Şu an Ankara Liv Hospital’ de çalışmaktayım.

2. Covid-19’la mücadele sürecinde en zorlanan meslek grubu şüphesiz sağlık çalışanları. Covid-19 tedavisi üzerine en çok etkilenen ve çalışan branş ise sizinkisi. Bu süreçte sizi en çok zorlayan durum neydi?

Her kesimde olduğu gibi bizim de çalışma şartlarımız ve günlük rutinimiz değişti. Bulaşıcı hastalıklara alışkın olmamıza rağmen, başlangıçta COVİD -19′ un bilinmezliği biraz zorladı. Pandemi ayrı bir disiplin gerektiriyor. Bu yüzden tüm bilgi ve tecrübelerimizi gözden geçirdik. Henüz ülkemizde vakalar görülmeye başlamadan hastane içinde eğitimlere başladık.   Çok basit gibi görünse de kişisel koruyucu donanımların nasıl kullanılacağından tutun, hangi sırayla giyilmesi-çıkarılması gerektiği , nasıl el yıkanacağı, hastanın nasıl karşılanacağı, hastaya göre tedavi protokollerinin ne olacağına kadar eğitimlerimizi tamamladık. Süreç aktif olduğu için de her şeyi tekrar tekrar kontrol ediyoruz, değişiklik yapıyoruz . Enfeksiyon ve Göğüs hastalıkları uzmanları başta olmak üzere diğer tüm branşlardaki hekimler cildiyeden patolojiye kadar, hemşirelerimiz, yardımcı sağlık personelimiz herkes özveriyle çalıştı ve çalışmaya devam ediyor.

3. Siz özellikle bu hastalıkla ilgili insanlara neyi vurgulamak istersiniz?

COVİD-19’dan koruyacak aşı ve hastalığa özel tedavi edecek ilaçlar üzerine çeşitli çalışmalar var. Uygulanmaya ise henüz başlanmadı. Bu nedenle koruyucu tedbirlere (maske, sosyal mesafe ve el temizliği) mutlaka uyulmasını öneririm.

4.Sigara kullanımına dikkat çekmek istiyoruz. Özellikle çocuklukta pasif içiciliğe maruz kalınması, gelecekte ne gibi hastalıklara yol açıyor?

Pasif içicilik, sigara içmeyen kişilerin, başka kişilerin sigara içmesinden ötürü istemsiz olarak sigara dumanına maruz kalmasını ifade eder. Dünya çapında oldukça önemli bir problem pasif içicilik. Çocuklarımızın %40’ı buna maruz kalıyor ve ne yazık ki anne karnında başlıyor. Bu gebeliklerde ölü doğum, düşük doğum ağırlığı daha sık. Ayrıca çeşitli doğumsal kusurlara, kromozomal olmayan birçok doğum arazlarına, endokrin ve üreme sistem fonksiyonlarında bozulmaya neden olabiliyor. Çocukluk döneminde de  sigara dumanı ve nikotin maruziyeti en bariz zararları akciğerlere verip  gelişimini bozuyor. Her türlü akciğer enfeksiyonun sıklığını ve şiddetini arttırıp astım, KOAH’a sebep olabiliyor. Bunun yanında damar sertliği, ani bebek ölümleri, orta kulak iltihabı, mental gelişimde yavaşlama, diş çürükleri gibi bir çok hastalık bu çocuklarda daha sık görülebilir.

5.Tütün ürünleri bağımlıları meslek, eğitim fark etmeksizin hala var olmaya devam ediyor. Bu kişilerin bağımlılıktan kurtulmaları sizce en çok nasıl mümkün olabilir?

Öncelikle sigarayı bırakmaya istekli ve kararlı olmaları gerekiyor. Biz süreçte onların yanında olmaya ve desteklemeye hazırız. Sigara bırakma polikliniklerinde her hasta için ayrı değerlendirmeler yapılıyor. Çeşitli test ve tetkiklerden sonra bilimsel etkinliği kanıtlanmış ilaçlar, yöntemler, gerektiğinde davranış tedavileri öneriliyor.

6.KOAH, astım gibi kronik hastalığa sahip olanların korona virüse karşı daha savunmasız olduğunu sık sık duyuyoruz. Bu kişiler ekstra dikkatli olmak için neler yapmalılar?

Hastalıkları ile ilgili ilaçlarını düzenli kullanmalarını, sigara içiyorlarsa kesinlikle bırakmalarını ve koruyucu tedbirlere uymalarını öneririm.

7.Mesleki akciğer hastalıkları da sizin uzmanlık alanlarınızdan. Sizin karşılaştığınız vakalara bakarsak, en çok hangi sektörlerde çalışanlar mesleki akciğer hastalıklarına daha sık yakalanıyorlar?

En sık gördüğüm Mesleksel Astım. Bu hastalar en çok kapalı, havasız , nemli, küflü, tozlu ortamlarda çalışıp, kimyasal maddelere, ağır kokulara, dumana maruz kalınan işlerde çalışanlarda görülüyor. Kimya, petrol, deterjan, ilaç , plastik, reçine, lastik, poliüretan, tekstil endüstrisi, kaynak, marangozluk, mobilya yapım, tahıl ambarı, kuaför salonu, fırın, un değirmeni gibi iş kollarında daha sık oluyor. Daha az sıklıkla da silikozis görüyorum.

8. Tıp eğitiminiz sonrası sizi Göğüs Hastalıkları branşını seçmeye teşvik eden şey neydi? Başka bir branş seçseydiniz bu, hangisi olurdu?

Dünya Sağlık Örgütünün ve Sağlık Bakanlığının verilerinde akciğer hastalıkları, solunumsal problemler hep ilk sıralardadır. Bu hastalıkların hemen hemen hepsi önlenebilir hastalıklardır.   Çalışma alanı çok geniştir. Çok göz önünde olmasak da hastanelerin  en özverili ve çok çalışan önemli ekiplerinden biri Göğüs Hastalıklarıdır. Kurumsallaşmış derneklerimizle bilimsel, gelişmeye ve yeniliğe açık birbirini destekleyen bir topluluktur. Ben onların arasında olmayı istedim. Başka bir branş olsaydı radyoloji olsun isterdim.

9. Türk toplumunda ailelerin en çok istediği şeylerden biri de çocuklarının tıp eğitimi alması. Siz bir doktor anne olarak, oğlunuza doktorluğu tavsiye ediyor musunuz?

Meslek seçimi ile ilgili müdahalede hiç bulunmadım .Doktor olmak isterse desteklerim tabi.

10. Tıp eğitimi almak isteyen gençlere önerileriniz nelerdir?

Tıp eğitimi çok zor, çok uzun ve hiç bitmiyor. Fakültenin ilk gününden itibaren hem ailelerimiz hem de biz büyük özveride bulunuyoruz. Çalışmaya başlayınca sorumlulukları daha da artıyor. Bunu göz önünde tutmak lazım. Bütün bu zorlukların ve özverilerin üstesinden   ancak hekimlik mesleği sevilerek gelinebilir. Eğer böyle düşünülürse ve yapılırsa dünyanın en güzel işi bu bence.

11. İşinizin en zor ve en gurur verici tarafı sizce nedir?

Diplomalarımızı aldığımızda bir yemin ediyoruz. Orada hayatımızı insanlık yoluna adayacağımızı açıkça bildiriyor ve söz veriyoruz. Bu çok bağlayıcı bir yemin. İnanın her yaptığımız işte, yaşadığımız her günde bunu unutmuyoruz. İşimizin doğası ve bu mesleğin varoluş amacı zor zamanlarında insanların yanında olmak. Ama bu kötü zamanları hastalarımızla birlikte atlattığımızda yaşadığımız mutluluk bu tarif edilemez bir gurura dönüşüyor.