29 Nisan-17 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek olan tam kapanmayı Türkiye’nin yaşadığı son büyük ölçekli kapanma olarak öngörebiliriz. Bundan sonrasında ise en fazla bir ya da iki kez küçük kısıtlama haberleri duyacağız. Özellikle Mars’ın Yengeç seyri bu kadar sert sınanıyor olmamızda pekiştirici bir etkide. Yengeç; aile, yuva, kökleri konu edinir. Mars ise temas ettiği alana dair şefkat eksikliğinden söz eder. İkisinin birleşimi ise içe, yuvaya dönüşümüzü temsil etmektedir. Şu anda aslında ilahi bir adalet sağlanıyor ve köke, aileye, bağlanmamız ve hatırlamamız gereken yere dönüyoruz.
Kısıtlamanın ise gündemimizde bu denli yer etmeyeceğini söyleyebiliriz. 11 Haziran’da Mars’ın Yengeç seyrinin bitmesi ile birlikte pandemi sürecine dair daha net bilgiler alabiliriz. Fakat koronavirüse dair en net ve görece iç rahatlatıcı bilgileri yılın bitimine doğru duyacağız. Bazı ülkelerin koronavirüs mücadelesinde daha önde seyrettiğini görüyoruz. Bu ülkelerin pandemiyi baş edilebilir bir seviyeye indirgemesi diğer ülkelerde yaşayan herkes için aslında bir umudun varlığını hatırlatır niteliktedir. Geri kalan ülkelerde uygulanan tam kapanma, hastane kapasitelerinin doluluğundan kaynaklı elzem hale geliyor. Astrolojik olarak değerlendirdiğimizde bunların son pikler olduğunu düşünüyorum. Risk haritasında tüm ülke kırmızıya boyandıktan sonra, herkes bu hastalığı geçirdikten sonra eşzamanlı uygulanan aşılanma ile birlikte sistem kendini değişik bir noktaya götürecek. Çünkü Satürn global anlamda etki almamıza sebebiyet veren Kova burcunda seyretmeye devam ediyor. 14 Mayıs’ta Jüpiter’in Kova burcundan çıkması ile kısıtlamalar da gündemimiz olmaktan çıkacaktır.
Bunun dışında çok önemli gördüğüm ve bahsetmek istediğim bir diğer konu ise “kripto para”. Önümüzdeki süreçte gıdaya, beslenmeye dair yeni alışkanlıklar edinebiliriz. İnsanların tıpkı eski zamanlardaki gibi takas yöntemine alışması gerekiyor. Takas yöntemi ile ilerlemek daha da sağlamlaşmamızı sağlayacak ve bizleri tek bir şeye, paranın varlığına, olan bağlılığımızdan özgürleştirecektir. Bu sebeple eldeki paranın kripto paraya dönüştürülmesi özellikle Haziran sonuna kadar ve uzun vadede mantıklı değil. Gökyüzü bizi bu konular ile ilgili aldanma, dolandırılma hususunda da uyarıyor.
Koronavirüs herkesi olduğu kadar astrologları da yakından ilgilendiriyor. Pandemi sürecini yıldızlara göre yorumlayan Okült Astrolog Nazan Gönültaş, Çin’de ilk vakanın çıktığı tarihte yıldızların bunu insanoğluna söylediğini ancak bu durumun algılanamadığını ifade etti ve ekledi: “Mart 2023’e kadar koronavirüsün tam bir bitişinden bahsetmek zor. Virüsün gündemimizden yavaş yavaş kalkmasının ardından ise yepyeni gündemlerimiz olacak.”
Koronavirüs ve pandemi sürecini yorumlayan Okült Astrolog Nazan Gönültaş, Çin’de ortaya çıkan ilk vakayla birlikte pandemi sürecine kadar uzanan olaylar silsilesini astrolojik olarak ele aldı.
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ilk vakanın olduğu tarihte su grubunda yoğun bir yerleşim olduğunu ifade eden Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Su grubunda olan bu yerleşim bu tetiğin asıl sebebi olarak karşımızda duruyor. İnsanların aslında burayı görememiş, gerekli önemi verememiş, algılayamamış olmaları anlamına geliyor.” şeklinde devam etti. Neptün’ün bulunduğu derecenin okült perspektiften bakıldığında da oldukça manidar olduğunu ifade eden Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Bu derece bizleri temas ettiği noktaya dair muhakkak uyarır. Neptün astrolojik tanımıyla ilk olarak sisli, puslu bir gezegen olarak adlandırılır. Fakat dokunduğu noktada sisin, pusun altında yatan gerçekliğe de özellikle önem vermemiz gerektiğinden bahseder. Virüsün duyurulduğu sırada Balık burcunda seyreden Neptün’ün, kurban bilincine girilmesine ve kurban bilincinin sürmesine sebebiyet verecek bir etkisi mevcut.” açıklamasında bulundu.
Kaygılarımız bizi hayattan soyutlayabileceği gibi hayatta da tutabilir 2021 sonuna kadar iletişim ağının güçlü ve hızlı bir şekilde sürdürüleceği, özellikle sosyal medya üzerinden her şeyin apaçık görülmesi söz konusuyken Aralık ayı itibariyle sanal düzlemde sürdürülen iletişimlerin azalıp yerini daha temas içeren, daha keyif veren hallere bırakabileceğini ifade eden Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Kuzey Ay Düğümü’nün Boğa geçişi bizleri özellikle dünyevi temalarda, maddi oluşumları geliştirmekte ve güvenli, istikrarlı bir forma sokma konusunda sınayabilir. Şu an herkesin düştüğü kaygı Aralık ayı itibariyle daha da arttı. Fakat kaygı yaşamın doğal bir parçasıdır ve bizi hayatta tutmaya da yarar. Kuzey Ay Düğümü’nün geçişiyle bu kaygının bireysel anlamda maddi kaynakları daha güvenli bir seviyeye taşımaya yarama olasılığı da artacaktır.” dedi.
Mars’ın uyarılarını dikkate almalıyız Mars’ın Yengeç geçişine özellikle dikkat çeken Gönültaş, “11 Haziran’a kadar Yengeç burcunda seyredecek olan Mars’ın uyarılarını dikkate almakta fayda var. Virüsün hayatımıza kattığı yeni gerçekliği kabul etmez, sorumlulukla hareket etmezsek hastane kapasitelerinin dolduğunun haberini almamız işten bile değil.“ diye konuştu.
Uranüs’ün Boğa seyri süresince umutlarımızın, güven kaynaklarımızın ani ve beklenmedik şekillerde sarsılacağını dile getiren Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Boğa burcunun psikolojik doğası ile hareket ederek rehavete kapıldıkça da vakalar artacaktır. Bu durum özellikle 2021 yılı boyunca devam edecek. Bu minvalde 2021 yılını geçen yılın devamı gibi görebiliriz. Ama bu sırada dünya liderlerinin daha otoriter bir pozisyona ulaşacağını da gözlemleyeceğiz. 2021 yılı 2023’ten sonra dengenin değişeceğinin habercisi olacak.” şeklinde konuştu.
Virüsün sürekli olarak mutasyona uğramasının yanı sıra Neptün’ün Balık seyri nedeniyle 2026 yılına kadar koronavirüs için geliştirilen aşılara dair spekülasyonlar ve belirsizliklerin devam edeceğine vurgu yapan Gönültaş şöyle devam etti: “21 Mart 2023 itibarıyla Plüton, Oğlak burcu seyrini bitirmiş olacak. Bu, dünya üzerinde hissedilecek bir göksel değişim olacak. Plüton’un Kova geçişinin etkileri yalnızca korona ile alakalı değil, tüm dünya liderlerini de ilgilendirecek bir geçiş… Bu geçiş toprağın devrinin bittiği, teknoloji devrinin asıl başlayacağı zamanları beraberinde getirecek. Plüton, Kova geçişiyle birlikte büyük teknoloji devrimleri yapılacaktır. Bu sırada Satürn ise Balık’taki seyrini sürdürüyor olacak. Bu durum çok büyük etkileri açığa çıkartacak. Neptün ise salgının başladığı anki derecesinden 10 derece ilerlemiş olacak. Neptün’ün bu ilerleyişi hafiflemeyi de beraberinde getirecektir. Fakat Neptün, Balık’tan çıkmadığı sürece vücudumuzda bilmediğimiz, belirleyemediğimiz mikroplar, bakteriler, rahatsızlıklar sürecektir. Koronavirüsün insanlar üzerindeki etkileri Neptün’ün Balık’tan çıkması ile belirgin bir şekilde açığa çıkacaktır. 2026’da Neptün ve Satürn’ün Koç burcundaki kavuşumunun etkisiyle koronavirüs gündemi boyunca yaşanan tüm olayların, salgının asıl nedenlerinin, çıktılarının önümüze serileceğini de öngörmek mümkün.“
Tüm bunlara ek olarak Mısır’da taşınan 22 mumyayı da hatırlatan Okült Astrolog Nazan Gönültaş, “Bu mumyaların yerinden oynatılması majikal bir hareketliliğin ön habercisi niteliğinde. Açığa çıkacak etkiler gözle görülür olabilir. Majikal hareketlilik, dünya üzerinde huzursuzluk yaratacak olayların ardı sıra kendini göstermesi ile vuku bulabilir. Bu kehanet gibi bir şey değil, yüzyıllardır bilinen bir denklemdir. Bu yüzden de sevgiyi, şefkati büyütmemiz gereken zamanlardayız. Bunların yanı sıra koronavirüs dışında gündemimizde yerini alacak bir diğer husus da dünya dışı varlıklar olacak. Bizi bekleyen süreçte bu varlıklarla kurulan temaslar artık gizlenemeyen bir hal alabilir. Evlerimize kapanmamızın bir diğer sebebi de en küçüğünden en büyüğüne teknolojiye ve açığa çıkacak bu tür gelişmelere hazırlanmak ve uyumlanmaktır.” diye konuştu.
Koronavirüs kaygıları kalp krizi haberlerini açığa çıkarabilir Mars’ın Yengeç seyri boyunca sevgi ve şefkat eksikliğinin çok hissedilebileceğine vurgu yapan Gönültaş, “Koronavirüsün pekiştirdiği kaygılar kalp krizi haberleri ile açığa çıkabilir. Bu sebeple sevgi, şefkat, değer gibi kavramların gündemimizde daha ciddi bir yeri olmalı. Uranüs’ün Boğa seyri de Venüsyen (aşk, para, eğlence) temalara dair ani, beklenmedik olaylara işaret eder. Bu yüzden herkes elini taşın altına koymalı, herkes birbirinin haklarını, ihtiyaçlarını ve birbirine dair sorumluluklarını gözeterek hareket etmeli. Birbirine sevgi, saygı, şefkat göstermeli. Boğa burcu herkes için adalet, herkes için sevgi, herkes için para kısacası her şeyin herkes için olmasını arzu eder. Bu sebeple Uranüs’ün uzun seyrinde bunları gözetmek oldukça önemli bir hal alıyor.” dedi.
Mart 2023’e kadar koronavirüsün tam bir bitişinden bahsetmek zor Okült Astrolog Nazan Gönültaş sözlerini şöyle tamamladı: “Koronavirüsün bitişine dair net olarak bir şey söylemeyi doğru bulmasam da Satürn’ün Balık burcuna geçmesi gelişmeler adına oldukça önemli. Bu geçiş öncesinde virüsün bitişine (insan vücudunda bir grip gibi kabul görmesine) dair birçok şey duyabiliriz. Özellikle 7 Mart 2023 ve dahi tüm Mart ayı boyunca bu geçiş önemli gelişmelere gebe olacak. Fakat bu geçiş dünya liderlerinin, otoritelerin çok daha baskın, savaşmaya, savaşı büyütmeye yatkın olacağı anlamına da gelir. Yani 2023 Mart’a kadar tam bir bitişten bahsetmek pek de mümkün değil. Virüsün gündemimizden yavaş yavaş kalkmasının sonrasında ise yepyeni gündemlerimiz olacak. Çünkü Satürn’ün bulunduğu burç ve açığa çıkarttığı durumlar Balık burcuyla beraber hiç bilmediğimiz sulara dalabileceğimiz anlamına geliyor. Yani aslında Satürn, Balık geçişinden sonrası da sisli ve belirsiz olabilir.”
Koronavirüs karşısında zamanın doğru yönetilmesi açısından semptomatik tedavilerin çok önemli olduğunu vurgulayan Acil Tıp Uzmanları Derneği (ATUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Başar Cander, “Sürekli öksürmeden dolayı insanlar normal yaşam düzenlerini kaybedebiliyor, bu da hem uykusuzluğa hem de vücut direncinin düşmesine sebep olabiliyor.” dedi. Cander, bu durumun en erken şekilde kontrol altına alınıp tedavi edilmesinin hastalığın seyri açısından kritik öneme sahip olduğunu vurguladı.
Acil Tıp Uzmanları Derneği (ATUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Başar Cander, koronavirüs hastalarında öksürüğün tedavisine yönelik önemli açıklamalarda bulundu. İlk günden itibaren koronavirüs hastalığının en önemli belirtilerinin başında kuru öksürüğün geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Başar Cander, viral enfeksiyonlarda, kuru ve sık sık şeklinde öksürükler gördüklerini belirtti ve öksürüklerin etkilerine dikkat çekti.
Koronavirüs karşısında en önemli savunma mekanizmamız, vücut direncimiz
Koronavirüs vakalarının hastalık seyrinde en önemli noktanın vücut direnci olduğunun altını çizen Prof. Dr. Başar Cander, “Koronavirüs karşısında vücut direncinin güçlü olması çok büyük önem arz ediyor. Çünkü siz farkında bile olmadan bir şekilde virüse muhatap kalmış olabiliyorsunuz. Vücudunuzun o virüsü yenebilmesi için vücut savunma mekanizmasının güçlü olması lazım. Güçlü vücut sistemini sağlayacak şeylerin başında ise düzenli hayat, uyku düzeni, sağlıklı beslenme ve spor yapmak
geliyor.” şeklinde konuştu.
Kronik ve ciddi rahatsızlıklar (kalp ve böbrek hastalıkları vb.) geçiren hastaların vücut dirençlerinin zayıf olmasından dolayı bu savaştan galip ayrılmasının zorlaştığını ifade eden Prof. Dr. Başar Cander, “Akşam öksüren ve uyku düzeni bozulan birisinin vücut direnci düşebiliyor. Öksürük gece sık sık yaşanıyor ve öksürüğü kontrol altına alamıyorsanız bu durum koronavirüs gibi viral hastalıklarda çok büyük problemler yaratıyor. Eğer ciddi rahatsızlıklar yaşamış biriyseniz vücut direnciniz düşmeden
bunu tedaviyle birlikte kontrol altına almanız gerekiyor.” dedi.
Koronavirüsün daha çok ağız ve burun yoluyla damlacık enfeksiyonuyla bulaşan bir hastalık olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Başar Cander, “Pozitif olan birisi virüsü sizin yüzünüze doğru ya da uzaktan öksürürse bu sizin virüse maruz kalma oranınızı artırabilir.” şeklinde konuştu. Koronavirüs hastalarında öksürüğün kontrol altına alınmasının önemli bir tedavi metodu olarak karşımıza çıktığını ifade eden Prof. Dr. Başar Cander, “Koronavirüste genel olarak semptomların başlama süreci farklılıklar gösterebiliyor. Çok başka semptomlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Koronavirüste diğer virüslerden farklı olarak koku ve tat alma kaybıyla ilgili farklılarla da karşılaşabiliyoruz. Ateşli olan dönemi takiben öksürüğün 1-2 günlük süreç içerisinde ortaya çıktığını görüyoruz. Öksürüğün belirginleştiğine ve giderek arttığına şahit oluyoruz. Çoğu zaman hastalarımız iyileşiyor ve hastalığın getirdiği diğer problemler de tamamen düzelmiş oluyor. Hastalığın çoğunu atlatmış olsa bile öksürük daha uzun süre devam edebiliyor. Çünkü öksürük geç iyileşen bir mekanizma olabiliyor. Çevremizden de gözlemlediğimiz kadarıyla, koronavirüs sürecinde hastalar öksürüğü kendilerini çok rahatsız eden bir semptom olarak ifade ediyor.”
Bir hastanın öksürük şikayetiyle geldiğinde normal şartlar altında semptomların üzerine çok farklı şekillerde gidebildiklerini ancak koronavirüs gibi hastalıklarda semptomatik tedavinin daha belirleyici olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Başar Cander, “Bu amaçla biz öksürük refleksini baskılayacak tedavilerle öksürüğü kontrol altına alıyoruz.” açıklamasında bulundu.
Tüm dünya ülkelerinin mücadele ettiği koronavirüs salgını insanların sağlığını, yaşam tarzını, ekonomik ve sosyal yaşantısını oldukça etkiledi. Vaka sayılarındaki değişimler yeni kısıtlamaları gündeme getirirken, hastalığın getirdiği riskler sebebiyle tedirginlikler arttı. Bu süreçte kişilerin kendi bireysel dünyalarında pozitif kalabilmeleri ve kaygıyla baş edebilmeleri için Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni Sevgi Keleş öneriler verdi.
Yalnızca ülkemiz değil, tüm dünya ülkeleri Koronavirüs salgınına karşı bir çok adım attı ve önlemler aldı. Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni ve Sevgi Ötesi Enerji kitabının yazarı Sevgi Keleş bu süreçte pozitif kalabilmek için şu önerilerde bulundu: “Kolay olmayan bu süreci deneyimlerken fark etmemiz ve keşfetmemiz gereken bir çok konu var. İnsan bedeni stresi adrenalin olarak algılayabiliyor. Bu da kişinin bedeninde depolanmış bir enerji olarak kalıyor. Bedensel yapılacak egzersizler, enerjinin dengelemesi için güçlü katkılar sağlayabilir. Tedbirler kapsamında şu an en güvenli yer, evimiz. Evde yapacağımız aktivelere yoğunlaşmak bizleri destekleyecektir. Evde yapılabilecek sporlar, çocuklarımızla yapabileceğimiz aktiviteler dışında; mutfak dolaplarının düzenlemesini, kıyafet dolabının düzenlenmesini, çekmecelerin düzenlenmesini öneriyorum. Çünkü evrensel enerji dağınık duran, kullanılmayan, ihtiyaç olmayan her şeyin ağır bir enerjisi olduğu kanaatinde. Yaşamımıza daha fazla bolluk, yenilik ve yüksek enerji çekmek istiyorsak, işe dolaplardan ve çekmecelerden başlayabiliriz. Böylece hem bedende biriken enerjiyi atarken hem de bolluğu evimize davet edebiliriz.”
Bilinçlenmeli ve tedbirlere uymalıyız
Herkesin bilinçlenmesi, tedbirlere uyması ve farkındalığını yüksek tutması gereken bu dönemde mevcut kaygılar daha çok, kişinin kendi ve sevdiklerinin sağlığı, işlerinin akıbeti, özlenen eski hayatlara ne zaman dönülebileceği üzerinde yoğunlaşıyor. Sevgi Keleş bu süreç için: “Kaygılarımızı, stresimizi, enerjimizi ne kadar yapıcı şekilde yönetirsek o kadar bu süreçten daha az negatif alarak çıkarız. Burada bilmemiz gereken en önemli şeylerden biri; kontrolümüzde olan şeylere müdahale edip değiştirebileceğimiz fakat kontrolümüzde olmayan şeyleri değiştirmeye çabalamanın herkes için yorucu ve hayal kırıklığına sebep olduğudur. Bunun bilinciyle odağımızı kontrol edebildiğimiz davranışlarımıza ve tedbirlere uyarak kendimize güvenli alanlar oluşturmaya yöneltmeliyiz.” dedi ve önerilerine şöyle devam etti:
Süreç kişisel değil herkes için yorucu
Salgınla mücadele kişisel değil, dünya çapında yürütülen bir süreç. Bu dönemde geleceğe umutla bakmak ve insanların var oluşundan bu güne dek bir çok olumsuz koşulu aştığını, değişimlere ayak uydurduğunu, hastalıklara karşı kendini geliştirdiğini bilmek rahatlatıcıdır. Her durumun insanlar için bir öğreti olduğunun bilinciyle sahip olunan imkanların ve güzel anların değeri fark edilmeye çalışılmalı. Eskiden sıradan olan bir çok konuya özlemle bakılan bu günler; evde yarım kalan kitapları, işleri bitirerek, dinlenerek, alınan her nefesin kıymetini bilinerek geçirilmeli.
Kaygıyı azaltmaya yönelik evde yapılabilecekler
Yazı yazmak çok eski zamanlardan beri duyguları açığa çıkarma aracı olarak kullanılmıştır. Duyguları yazmak biriken negatif enerjinin akmasını sağlarken, olması istenen şeyleri yazmak kişileri rahatlatarak hedef belirlemeye itecek ve pozitif enerji verecektir.
Evlerin paylaşıldığı diğer canlılar olan saksı bitkileri ve varsa ev hayvanlarını yalnızca beslemek değil, onları doğalarını keşfederek incelemek, muazzam özelliklerini fark etmeye çalışmak kişileri anlık telaşlardan çıkarmaya yarayabilir.
Uzun süredir yaşanan salgınla beraber kişiler günlük telaşlı hayatlarında hayal kurmayı ve imgelemeyi bıraktılar. İmgelemek, zihni hayalleri gerçekleştirmek için harekete geçirir. Kişiler rahatlamak istedikleri zamanlarda hayatlarının olmasını istediği şekillerini imgeleyerek ve sağlıklı oldukları, sevdikleriyle beraber güvende olduklarına odaklanarak rahatlamaya çalışabilirler.
Sevgi Keleş önerilerine ek olarak “Kişilerin salgın süreci sonrasında kendilerini geliştirmiş ve daha güçlü hissetmeleri; bugünkü düşünce, inanç ve alışkanlıklarına bağlıdır.” diyerek her zamankinden daha pozitif olmamız gereken bu günlerde bilinçli olmaya ve tedbirlere uyum sağlamanın gerekliliğine dikkat çekti.
Pandemi dönemi herkes gibi yeni anne adaylarını da tedirgin ediyor. Bu süreçte yapılması gerekenler Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Pınar Kadiroğulları tarafından Womanlogy anneleri için hazırlandı:
Pandemi süreci doğum hazırlığı yapan anne adayları ve doğum sonrası emzirme dönemindeki anneler için ek önem taşımaktadır. Pandemi sürecinde, hamile kadınların yaşadıkları hormonal değişikliklerin etkisiyle var olan kaygıları, daha da artabilmektedir. Bu süreçte bağışıklık sisteminin güçlü tutulması, rutin egzersizlerine devam etmeleri ve doğum hazırlıklarını aksatmamaları önem taşımaktadır.
Her yıl sıklıkla yaşanan ağır grip atakları bile bağışıklığı zayıflamış gebelerde artı risk oluşturur. Covid-19 ile ilgili ise henüz yeterli veri ve çalışma bulunmamaktadır. Karşı karşıya kaldığımız virüs tamamen yeni ve tanınmayan bir virüs olduğundan gebelerde etkisi ile ilgili, geniş çaplı çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu da uzun yıllar alabilir. Genel olarak gelen ilk veriler covid ve gebelik ilişkisinin olumsuz olmadığını göstermektedir. Yapılan ilk çalışmalar doğum yapanlarda herhangi bir komplikasyon görülmediğini, bebeklere enfeksiyon geçmediğini, anne sütünde virüs saptanmadığını kısıtlı sayılarla da olsa göstermektedirler.
Oluşturulmuş genel tedavi algoritmaları da gebe bir kadının gebe olmayandan daha büyük bir risk taşımadığını, toplum için geçerli genel önerilerin gebeler için de geçerli olduğunu belirtmektedir. Hafif geçirilen Covid-19 atağında kullanılan temel ilaçlar da uzun yıllardır bilinen ve gebelerin nispeten güvenle kullanabileceği ilaçlar. Bu bilgiler ışığında aslında içimizi bir nebze daha ferah tutabiliriz.
Kişisel hijyene dikkat etme, sosyal mesafeyi koruma, olabildiğince izole kalma gibi yöntemleri artık herkes ezberledi. Bunun dışında düzenli beslenmeye devam etmek, günlük aktivite düzenine sadık kalarak kısa yürüyüşler, ev içi basit egzersizler yapmak ve uyku döngüsünü bozmamak korunma yöntemlerinin başında geliyor. Rahatlatıcı nefes egzersizleri, mümkün olduğu kadar çalışma hayatını devam ettirmek, keyif verici aktivitelerin devamı, güvenilir bilgi kaynaklarından faydalanmak kaydıyla sosyal medyadan tamamen kopmamak temel önlemler arasında sayılabilir.
Pandemi sürecine bağlı kaygı duyan annelere nasıl davranılmalı ?
Bir gebenin aklında “sağlıklı ve vaktinde doğum yapabilecek miyim, virüs kaparsam tedavi görebilir miyim, bebeğime virüs geçer mi, bebeğim kalıcı zarar görür mü, doğum sonrasında emzirebilir miyim?” gibi soruların olması son derece anlaşılır. Gebelik duyguların yoğun yaşandığı bir dönemdir. Gebeliğe bağlı hormonal değişiklikler de kaygıları tetikler. Baba adayları ve varsa diğer çocuklar bu kaygıya ortak olabilir ya da abartılı bulup gebeye öfke de duyabilir. Bu süreçte baba adayları sabırlı olmalı; çocukların da süreçle ilgili sorularına doğru cevaplar verilmelidir. Çocuklarla gelecekte, sağlıklı günlerde, kardeşle yapılacak aktivitelerin hayali kurulabilir, doğacak kardeş masallara, hikayelere dahil edilebilir. Belirsizlik; bilinmez bir durumla karşı karşıya kalmak bireyin kontrol duygusunun zayıflamasına neden olur ve bu da ruhsal savunma düzeneklerini tetikler. Bu savunma düzenekleri, kaygılanma, temizlik takıntılarının artması ve bedensel belirtilerin hemen kötüye yorulması gibi kendini gösterebilir. Gebenin davranışsal değişiklikler göstermesi kabul edilebilir ve mutlaka ruhsal açıdan desteklenmelidir.
Hamilelik, korona virüs enfeksiyonu riskini artırır mı ?
Gebelik sürecinde bağışıklık sistemi zayıflamaktadır. Bağışıklığın azalması hamile kadınları viral solunum yolu enfeksiyonlarına karşı daha yatkın hale getirmektedir. Ayrıca hamilelik döneminde solunum sisteminde bazı değişiklikler olmaktadır. Bu değişiklikler solunum yolu enfeksiyonlarının hamilelik döneminde daha şiddetli geçirilmesini de beraberinde getirmektedir. Elimizde yeterli veri olmamak ile birlikte, anne adaylarının covid-19 salgına karşı daha tedbirli olmaları gerekmektedir.
Gebeler nasıl tedbirler almalı ?
Gebelerin alacakları tedbirler aslında toplumun diğer bireylerinden farklı değildir. Özellikle el hijyeni önemli olup eller en az 20 saniye su ve sabun ile yıkanmalıdır. En az yüzde 60 alkol içeren el dezenfektanları hamilelik döneminde kullanılabilir. Eller göz, ağız, burun bölgesinden olabildiğince uzak tutulmalıdır. Gebeler salgın döneminde olabildiğince evden çıkmamalı ve sosyal mesafeyi mutlaka korumalıdır. Eve ziyaretçi kabul edilmemelidir. Evden çıkmak durumunda kalırlarsa maske takmalı ve diğer kişiler ile aralarına en az 1 metre mesafe koymalıdırlar. Dengeli beslenmeli, düzenli uyumalı ve vücut direncini artırmalıdırlar.
Korona virüs hamilelik döneminde bebeğe bulaşır mı ?
Gebelikte geçirilen korona virüs enfeksiyonunun anneden bebeğe bulaşma riski henüz tam olarak bilinmemektedir. Fakat erken gebelik döneminde geçirilen yüksek ateşli hastalıkların bebek üzerine olumsuz etkileri olabilmektedir. Dolayısıyla anne adayları bu enfeksiyona karşı sıkı tedbirler almalı ve olası bir bulaş riskinden azami ölçüde kaçınmalıdır.
Tüm dünyada hızla dolaşan korona virüs tehlikesi bilindiği üzere Türkiye’ye de adımını attı. Durumun öneminden anlaşılacağı üzere pek çok kafeterya, mağaza kapatıldı ve hatta gün geçtikçe artan virüs tehlikesi ile şirketlerin çoğu evden çalışmaya geçti veya çalışanlara izin verildi. Tüm bunların sonucunda en güvenli alan olan evlerimizde sabırla bekliyor ve mecbur kalmadıkça evden çıkmamaya özen gösteriyoruz.
Peki ya mecburen dışarı çıkıp, eve geri geldiğimiz anlar… Bu durumlar için evdeki hijyeni korumak adına almamız gereken bir takım tedbirler bulunuyor :
Eve girmeden mutlaka ayakkabılar çıkarılmalı, evin içerisine alınmamalıdır. Evin dışında bırakabileceğimiz bir alan yoksa (bazı apartmanlarda ayakkabının dışarıda bırakılması sorun olabilmektedir.) poşet içerisinde evin içerisine konulabilir veya balkonda muhafaza edilebilir.
Dışarıda giyilen tüm kıyafetler eve girer girmez çıkarılmalı ve mümkünse hemen yıkanmalıdır. Her gün yıkama konusunda sorun yaşanıyorsa kıyafetler poşet içerisinde saklanabilir veya kirli kıyafet odası yaparak orada tutulabilir. Kirli kıyafet odası sık sık havalandırılmalıdır.
Dışarıda kullanılan saat, gözlük gibi aksesuarlar da kirli kıyafet odasında tutulmalı veya eve gelince dezenfekte edilmelidir.
Eve ilk girişte temas edilen dış kapı kolu, anahtar, banyo kapı kolu, musluk başı gibi yerler sık sık dezenfekte edilmelidir.
Marketten alınan gıdalar paketleriyle muhafaza edilmemeye özen gösterilmeli, eğer paketten çıkarılamayacak şeyler ise paketler dezenfekte edilmelidir.
Evinizde bebek arabası, bisiklet gibi tekerlekli araçlar var ise tekerleri dezenfekte edilmelidir.
Evinizde grip belirtileri olan bir aile ferdi var ise mutlaka havlusu, odası ayrılmalı ve normalden daha titiz davranılmalıdır.
Sık sık el yıkama konusu atlanılmamalı, mümkünse banyoda tek kullanımlık kağıt havlu ile el kurulanmalıdır.
Yukarıdaki önlemler düşündüğümüzden daha fazla önem taşımakla beraber, sağlığımız için oluşabilecek pek çok tehlikeye karşı bir kalkan görevi görecektir.